Keçileri mi yazayım mimozları mı diye bir türlü karar veremiyorum. Hatta kapatılan hesabımın 11 yıllık hangi mazisini alıp da şuraya koyayım toparlayayım hiç bilmiyorum. Instagram’ı tuttum yedek hesabımla, Facebook mecbur açık geri kalan her sosyal medya saçmalığını kapattım. Bazı fotoğraflarımın yazılarını buldum bazılarına öyle güzel şeyler yazmıştım ki biliyorum ancak geri gelmiyor hafızama. Şimdi eski fotoğraflara eski duygularla yeni kelimeler toparlamaya çalışacağım. Hiçbiri kaybolsun istemiyorum. Bir başlayalım bakalım nereden çıkacağız.
Ve evet mimozalar ve oğlaklar.
Oğlaklar doğuyor ve aynı zamanlarda her yıl sarı sarı mimozalar döküyor çiçeklerini.
Oğlaklar yeni hayatı, mimozalar ise… mimozalar biraz karışık … biraz ölümü biraz ölümden doğan yaşamı hatırlatıyor.
Babam mimozalar ile gitti oğlum mimozalar ile geldi. Oğlaklar, mimozalar, babam, oğlum ve ben, film adı gibi. Oysa yazılmışı var: geçmiş bahar mimozaları. Mehmet oynamıştı ilk yılları sanırım kariyerinin sene 80lerin sonu olmalı. Mimozalar dediğinde işte bir de çocukluğum da düşüyor hatırıma, okul koridorları. Okul demişken yine bu sarışın devreye giriyor; yaş 4 yuvada sahneye çıkıp çiçek olacakmışız, biri papatya biri gül olarak biri bilemedim artık ne olarak çıkmış ben sence ? Tabbiiii ki Mimoza!
Bu sarışına sevdam başka yaşamlardan bir hatıra olsa gerek. Bir de lavanta var o başka yazıya, hikayesi büyük şurada ektiğim tohumları büyüttüm hep çünkü. Papatyaları da severim o ayrı, merhemler yaparım mis kokusuna. Gül ayrı bir tutku, kapımın önündeki kızı hiç unutmayacağım onu da anlatacağım. Ne çok anısı var kalbimde. Çelikledim araziye bu yaz bol bol, arttırdım çoğalttım, parlattım! Ve yine de hiç biri mimozanın üstüne çıkmadı. Leylakları unutmayalım. Göztepe evimizin bahçesindeki leylak ağacına hasretimden arazimize bir leylak diktim. Mimoza da denedim tutmadı, kim bilir belki beni istedi yanında. Onun da vakti gelecek elbet. Mor salkım da vardı sahi! Ondan biraz bahsetmiştim. Vakti de geliyor. Bir de video vardı şu eski instgram hesabımda. Mor salkım şerbeti nasıl yapılır diye. Onu da hazırlayayım.
Kırmızı’mızı hatırlayan var mı acaba ? Bizim otları yemesi için Hamdi abim bahçeye getirmişti. Sonra benim oğlan oluverdi. Kalça ağrılarıma masaj bile yapıyordu topuzlarıyla. Cidden başını yaslayıp sadece ağrıyan yere topuzlarını sürüyordu. Sonra bebekleri oldu. Sonra bir daha oldu. Sonra Kurşunlu köyünde gözümün önünde oğlaklar doğdu. Ellerim titredi. Kalbim büyüdü. Bu sene kısmet olmadı görmek ama Fatma ablam fotoğraf yolladı Bir batında 3 tane doğurmuş bizim kızların güzeli.
Oğlakları da burada cümle arasında geçirmişken aşağıya sevdamın belgelerini de eklesem mi ?
Oğlak dediğinde de orada duracaksın. Yine başka yaşamlardan sevdası düşmüş içime. Bir hayalim var biliyorum kolay değil ama neden olmasın. Şuraya yazayım mi olursa döner bir daha eklerim : Söz mühürdür.
KEÇİ ÇİFTLİĞİ. Yazdım gitti. Hızırın gelme zamanı değil de yine de duruversin.
Ah şu çalınan hesap.
Ne hesaplar verdim içimde sayende ne muhasebeler tuttum. İyi ki çalındın böylece anılarıma sahip çıkmak, yeniden yazı yazmaya başlamak, fotoğrafları hunharca sosyal medyaya savurmamak, arşivimi toparlamak gibi farkındalıklar sardı içimi. Teşekkürler hayat. Bazen sen yapamazsan ben yaptırırım dediğin yerden büyüksün!