diye düşünmeye hiç gerek yok: İstanbul’da yaşıyorum malzemem bol!
#1
Starbucks meselesi:
Daha önce de takmışlığım var meseleye. Sevdiğim bir mekan Starbucks, doğum çekimlerinde genelde hastane yakınlarında bir iki tanesine rastlar, kahve molası verdiğimde interneti olması sebebiyle gider hem kapı posterimi hazırlarım hem internetini kullanırım. Tercihim her zaman sıkı bir Türk kahvesidir ancak Kahve dünyası’nın interneti sadece ADSL abonelerine hizmet veriyor. Açık ara farkla müşteri kaybettiler 🙂 Starbucks bir Kahve Dünyası sıfır!
Ancak konum internetinin olup olmaması değil elbet. Efendim bu mekana giren herkes ve çalışanlar, sanki yıllardır Amerika’da yaşamış, oradaki Starbucksların genel müdürü olup Türkiye’ye dönmüş edasıyla, yayık bir ağız, bozuk bir Türkçe ile konuşuyorlar. Kapıdan adımını atanın şive kayıyor:
“meraba hoşgeldiniz ne arzu etmiştiniz?”
“bana bir laytte nan fet lütfen”
“ekstıra hatt olsıann mu?”
“yo yooo!! /nerdeyse ADAMIM EKLEYECEK BURAYA/ dabıl şat olsun ”
“Tamam ayçaanım, sıradakiii”
Starbucks çalışanı, genelde müşteri olan kişilerin adlarını ve özel taleplerini yani dabıl şat,extra hat, nan fet gibi taleplerini ezbere bilir. Tanımıyorsa bile ilk seferinden sonra unutmaz. Böyle bir eğitimleri var yani, ben fark ettim!
Ben de 3. kere adım çağırılana kadar bu diyalogları izlemeye bayılırım. Ne de olsa malzeme bana :”ayççaannınn nan fet laytteniz hazır afiyet olsun”
#2
Nişantaşında alışveriş yapacaksanız dikkat: kendinizin bile, içinde bilgisayar dahi koyduğunuz koca bir çantayı boşaltmadan bulmadığınız cüzdanınız, bir anda siz hiç mi hiç fark etmeden, 20m aralıklı iki dükkan arasında giderken çalınabilir. Oysa siz %70 indiriminden faydalanmak istemektesinizdir piyasanın hatta ilk dükkandan başarıyla ve gururla içine sığacak iki kalem bir şey alıp çıkmış, ikinci mağazada da içine sığabildiğiniz iki parça bulmuş olmanın sevinciyle kasaya kadar zafer nidaları ile gelmiş, ancak elinizi attığınızda cüzdanınızı bulamamış, arkadaki kuyruğa rağmen çantayı kasanın yanına boşaltmış ve o kuyruğun hayret dolu bakışları arasında kalmış en sonunda:
“yok yok ben herhalde önceki mağazada unuttum sadece bu kadar salağım, şu sığdığım iki parça burada kalsın maazallah indirim %70 başka içine sığan, zafer çığlıkları içinde kapıp kaçmasın ben hemen geliyorum”
diyerek mağazadan çıkarken
“allamm allam sadece kasada unutmuş olayım, kimseye söylemiycem kimse de bu şapşallığı bilmeyecek. Ben, ikinci mağazadaki kasiyer ve sadece uzun kuyruk bilecek ”
diye dualar ederek öbür mağazaya gittiğinizde ve cüzdan orada olmadığında …işte o zaman tüm sevinç nidaları ve kasada kalan içine sığılmış kıyafetler içinize kaçar!
Kös kös koca kişisi aranır “tecrübe olsun bu sana” der bilmem kaç keredir tecrübe olmayacağını bile bile. Eh ben ne bileyim benim içinde bulamadığım cüzdanı ne aralık aldı adam! Bari kartları iptal edeyim diyerek en sevdiğim Starbucksta bir nan fet laytte söyleyip, kartları iptal ettikten sonra
“allahım biliyorum birazdan biri arayıp cüzdanınız bende diyecek”
diye polyannacılık oynarken gerçekten telefonum çaldı:
“ayccaanım cüzdanınızı taksimde unutmuşsunuz biz suradaki gaste büfesiyiz bizde merak etmeyin!”
Ne Taksimi?? ben Nişantaşındayım ve cüzdanım sadece 15 dakika önce çalındı!! Ve bu durumda aslında adama bela okumak yerine birden kendimi nüfus dairesi, karakol gibi yerlerde sürünmeyeceğim için şanslı sayarak adama bir de teşekkür ettim:
“hay allah razı olsun”
dedim hem adama hem de alışverişten önce teslim ettiğim işin parasını bankaya yatırdığım ve cüzdanımda bırakmadığım için kendime!
Ve hatta böyle bir durumda cebinizdeki son parayla kahve aldığınız, koca kişiniz şehir dışında olduğu için de beş kuruşsuz ne yapacağınızı bilmediğiniz bir anda yoga yapıyor ve orada sıkı bir partneriniz olduğu için hayata teşekkür edebilirsiniz! Bu sıkı dostu arar
“biliyorum yogada buluşacaktık ama benim cüzdanım çalındı sonra bulundu şimdi taksime gitmem lazım, beş kuruşum yok, para çek gel hatta benle taksimede gel” diyebildiğiniz, O sizi bunca kelime içinde anlayıp hızlıca gelebildiği için de şanslı olduğunuzu hissedersiniz.
Sevdiği kuluna allah önce eşeğini kaybettirir sonra buldururmuş.
Neymişş beni seviyor !
Neymişşş cüzdan gittiğinde derin bir “hassstiir” çekmek yerine oturup, “evet biliyorum geri gelecek” diye olumlamak işe yarıyormuş!
Neymiş cüzdan içine kartvizit koyulmalıymış!
#3
Bugünlerde tatlı bir heyecanım var. Fotoğraf işine girdim gireli bir Yalçın Savuran hocam, bir Muammer Yanmaz hocam var zaten beni bu kadar gaza getirip, motive edip ilerlememi sağlayan. Yıldırım hocamla Bilent Hocamı unutmam tabii onların yeri de ayrı benim için: onlar benim ilklerim, yola ilk çıkışlarım. Onca kurs, atölye içinden bana bu isimler kaldı öyle ki Muammer hocam /hoca camide evet ! / “doğum fotoğrafçılığı atölyesi yapar mısın” dediğinde neden çok çok daha önce acaba ben harami olmadım ki, vakit kaybettim abidik gubudik yerlerde diye düşünürken ve heyecanlanırken buldum kendimi. Evet evet 2 Ekimde bir atölye yapacağım Mağara’da ve evet bu beni heyecanlandırdı ancak Muammer’in bu atölyeyi duyururken yazdıkları, hatta bir cümle benim için çok önemli oldu. Bu kadar profesyonel, bu kadar fotoğrafçı ve bu kadar önemli olduğunu düşündüğüm birinin benim için “kısa zamanda başarılı işlere imza attı ve bu alanda önemli oyuncular arasına girdi” demesi büyük onur oldu.
Heyecanlıyım. Bu iş benim ikinci bebeğim ve bu şekilde sakin, heyecanlı, tatlı tatlı mesleki tatmin içersinde olmak hani bir akşam üzeri, elinde sevdiğin bir içecekle hatta yaz günü, eteklerin uçuşurken denize doğru bakıp, dalıp gitmek kadar damak gıdıklayıcı bir tadda..
#4 ve son ~
Bugün Erin kendi kendine arabasıyla oynarken birden hızlı hızlı itmeye başladı. “ne yapıyorsun oğlum öyle” dedim, ” araba yarışı” dedi,” yarış olması için en az iki tane olması lazım evladım” dedim, ” ben kendi arabamı en hızlı yapıyorum ama anne” dedi.
Yorumlar (17)
askin :
31 Ağustos 2010 | 17:48🙂 Sturbucks:)) cok güldüm ya…cüzdanin hizina da maasallah;)
istanbuuul ahh ISTANBUL!!!
Açalya :
31 Ağustos 2010 | 18:10hangi birine yazacağımı şaşırdım, ama en sona yazayım mutlaka; Tebrik ederim atölye çalışmanı. Az zamanda çok iş başarmanın ödülü bu olsa gerek.
damlaozcan :
31 Ağustos 2010 | 18:40Hahaha Erin’nin cümlesi olayı bitirmiş 🙂 bayıldım…
Ece :
31 Ağustos 2010 | 21:45Aycacım maşallah birgunde insan ancak bu kadar şey yaşar ama dediğin gibi burası İstanbul:)) cüzdana geçmiş olsun ama Erin gerçekten olayı bitirmiş:))
yapincak :
31 Ağustos 2010 | 23:21#4 İşte Erin!! Bu kadar güzel bir yaklaşım olamaz 🙂 İnşallah hayatındaki tüm yarışlarda böyle yer alır, kendini aşmaya çalışarak…
AyçA :
1 Eylül 2010 | 09:35~ Aşkın Starbucks yazarken aklıma gelmedin desem yalan olur :)))
~ Açalya teşekkürler.. tatlı bir hediye oldu diyelim bu sözleri duymak ve tecrübelerimin paylaşılmaya değer görülmesi :))
~ Ece aslında hepsi bir günde olmadı ama ben ancak yazdım eh burası istanbul yaşananı yazmak da zaman alıyor 😛
~ Yapıncak evet ya.. bakış açısına bakar mısın.. tabii bilinçli değil ama biz böyle doğuyoruz sonradan bozuluyoruz.. facebook statuslerimize büyük balık küçük balık hikayeleri yazıyoruz.. oysa herkes kendi yoluna baksa, kendini aşmak için uğraşsa hayat daha çekilir hale gelecek.. onlardan öğrenecek ne çok şeyimiz var büyüdükçe unuttuğumuz ve onlarında büyük ihtimal unutacağı 🙁
Seren :
1 Eylül 2010 | 13:01Tebrikler Ayca’cığım!
Daha da başarılı çalışmalara imza atman dileğiyle.
AyçA :
1 Eylül 2010 | 22:29Teşekkür ederim Serencim 🙂
Pınar :
1 Eylül 2010 | 13:20Ama ben dün yorum yazacaktım, yürekten tebrik, bir daha tebrik ve bir daha tebrik etmek için, izin yoktu yorumlara sanki…
Ne diyebilirim ki, dedim ya gurur duydum yine, eşinin, yakınlarının ve Erin’in duyacağı gururu düşünemiyorum bile.
Zaten çığ olmuş başarının daha da artarak tüm dünyayı kaplamasını diliyorum.
Ne demiş ulu kişilerden biri: Dağda bir ot bile olsan en iyi ot sen ol… Küçük büyük farketmez, yaptığın iş her neyse en iyisini sen yap.
Erin’in sözleri de herşeyi özetliyor zaten…
Kendimizle olsun yarışlarımız hep…
Not:Bu akşam bir Yoga 2-3 denemesi yapıp haddimi bulmaya gidiyorum, kaşıntı tuttu:)
AyçA :
1 Eylül 2010 | 22:30Hah en güzel laf en iyi ot ol :)) süper.. ben gelemedim derse doğum vardı 7 de bitti işim ama kolumu kıpırdatacak halim yoktu yarın Yin?
cigdem :
1 Eylül 2010 | 17:12Ayça,
Eline sağlik. Yola devam. Ben en baştaki kaave içen hamile kadının hikayesini merak ettim.
Kolay gele
Meraklı anne Çiğdem
AyçA :
1 Eylül 2010 | 22:31Çiğdem teşekkür ederim .. bu kahve içen abla britney spears 🙂
Pınar :
2 Eylül 2010 | 06:40pek sevdim ben dün akşam ki dersi, aboneyim artık:)
deliksiz bir uyku çektirdi bana.
bayramdan sonra da Dark Yoga II-III başlıyormuş 🙂
bugün yarın iftar programları sebebiyle yogaya kapalıyız:)
AyçA :
2 Eylül 2010 | 11:35evet evet 13 eylül 18:30 dark yoga şimdiden yazdım bile !:)) heyecanla bekliyorum .. ve nicole gelecek onu da heyecanla bekliyorum .. bu sefer daha bilinçli,ve daha güçlenmiş ve o gelene kadar bir kaç kilo daha vermiş bir durumda derslerine g,receğim..
vedatın power vinyasa iyidir benim bilekte sorun olmasa daha da iyi olacak ama :/ yine de ısrarla yapıyorum keyifle hem de..
ya ne güzel böyle seninle orada karşılaşmak ve ve ve.. ne bilim çocuk dışında paylaşımlar 🙂
Pınar :
2 Eylül 2010 | 12:11ben de yazdım dark yogayı ardından da yin yoga var iyi gider üstüne:)
Nicole ile hiç tanışmadım sadece methini okudum. Ama seni heyecanla bekletiyorsa vardır bir iş bunda deyip ben de alıyorum notumu:)
Vedatın derslerinde bilek üzerine yük biniyor maalesef…
Power ya! O power kollarda olmayınca, bileğe kalıyor iş…
Dün yaptığım hareketleri görüp kendi kendime şaştım:) bir keşif yolculuğu oldu. Yolculuğua devam… 🙂
yoga dışında daha kampçılık olacak paylaşımlarda:)
Goncanın başının etini yiyorum biz de geliyoruz Yedigöller’e diyerek:)
AyçA :
2 Eylül 2010 | 14:00Ben Yogatime başladığımın 2. haftasında workshopuna katıldım 5 gün!! :)) tadı damağımda kaldı .. 3 sene sonunda 2. haftamdayken henüz deprem etkisi yarattı 🙂 ben geldiğinde dene derim..
evet o power kolda olmayınca bileğe biniyor yük ama benim powerım olsa da sol bileğimde bir sakatlık var bu ay ilgileneceğim bu sakatlıkla.. erini taşırken oluşmuş bir durum bu .. kollarımı güçlendirmeme engel oluyor daha doğrusu yavaşlatıyor beni yoksa ilk günlerden çok daha güçlüğüm.. she-ra kibinim maşşalaahh :)) heheh
ya aslında biz ekimde gideceğiz bizle de gelebilirsiniz.. neden olmasın..bir yedigöllere gidin gelin sonra beraber de gideriz 🙂
sabah uyanır yoga yaparız meselaaa meselaa mmm (deniz gibi dedim bunu 😀 )
Pınar :
3 Eylül 2010 | 14:12biz gidip bir gelelim, alalım ölçümüzü boyumuzu:)
şu an tek hayalini kurduğum tatil türü kamp yapmak. hayalimde bile oradayım şimdi…
uyanıp yoga yapmak süper güzel geliyor kulağa
bebeler uyurkene…
Yoksa ne Erin Ne Can izin vermez, onlar sırtımızdayken yaparız ado muka şıvasana yı:) (yanlış mı yazdım dog pose u kasettiydim 😀