Riva’da eğitim kampını duyunca düşünmeden katılımı onayladım. Tahminlerime göre Erin ile böyle bir kamp bir sürü açıdan avantajlı olabilecekti. Ben de ilk defa oğlumla beraber kamp yapabilecektim. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Kısa bir hazırlıktan sonra sabah yola çıktık. Erin 3 gündür kampa gideceğini bildiğinden heyecanlıydı. Kısa bir yolculuk ile kampa ulaştık. Elmas koyunda piknik ve plaj hizmeti veren bir yer çıktı karşımıza. İlk önce çadırımızı kurduk beraber. Erin beraber çadır kurmayı çok seviyor. Ama çadır malzemeleri ile balık tutuyor, poller dikilmeden içine giriyor. Böylelikle bir çadırı ancak 1 saatte kurabiliyoruz. Ama dert değil. Sabah çok erken ve Erin ile ilgilenmekten başka işim yok. Plaj çadıra çok yakın. Güzel dizayn edilmiş. Kamp yerleri çim üzerinde ve düz. Araba 10 adım ötede. Daha ne olabilir ki? Önüne de bir mutfak konumlandırdım. Erin ilk önce kum oyuncaklarını istedi. kaptığı gibide kumsala yöneldi. Arkasından hemen bu dönemin hit cümlesi geldi. – Baba geeel_
Tabii onun oyununu da organize etmem gerekli. Bunu da hallettikten sonra kampı organize etmeye devam ettim. Diğer çadırcılarla birlikte kamp alanı gerçek bir çadırkondu halini aldı. Erinin zamanalamalarına bayılıyorum. Bir an işlerini bitirmek için uğraşıyorsun arkasından 1 dk kadar bir boşluk ve Erin fırlıyor:”Baba ben kanocuyum. Kano yapmak istiyorum”
Haydi yapalım o zaman. Bir kano alınıyor. Kürek alınıyor ama muhakkak Erinin istediği olmuyor bu. Aynı kürekte olsa muhakkak bir farkı var. O da tamamlandıktan sonra sıra nereye gidiliceği var. Onu da Erin seçiyor. Mesela kayalıkların yanında balıklara bakmak şeklinde ya da dalgalarla oynamak olabiliyor kimi zaman.Kimi zaman da sakin kısımda dibe küreği yaslamak. Kürek çekme teknikleri konusunda kısa bir brif alıyorum arkasından.
Suyun sıcaklığı gayet iyi. Her seferinde denize de girdik. Tabii hemen tırmanmalar, zıplamalar sırta alıp atmalar şeklinde gelişiyor oyunlar. Sonra birden dışarda buluyorum kendimi.
Bu akşama kadar böyle devam etti. Akşam yemeğimizde kamp çorbamızı yaptık. Ekip beni hiç çalıştırmadı sağolsun. Herşey önüme hazır geldi. Erin çorbasını keyifle mideye indirdikten sonra gece oyunlarına geçti. Bütün grupla oynamadı. İçerinden seçtiği 1-2 komşu (çadır komşuluğu anlamında) ve özellikle onunla oyun oynayan bir abla seçti kendine. Birden de “baba uykum geldi” dedi. Biz çadıra yollandık. Bende uykuya dalınca sabahı ettik. Erinin sabah uyanmalarında en sevdiğim kısım sabah uyanır uyanmaz sanki çadırın önünde akşamdan kalma bir iş bırakmış gibi kendini dışarıya atması.”Bugün de burada oynayabilir miyim baba?” diye sordu. Evet zaten buradayız deyince gülmesini yaptı. Bunu tarif edemeyeceğim. Diyaframdan gülmeye benziyor. Son nefese kadar gülme benzeri bir ses çıkarmak için kasıyor kendini. Bugün dünden değişik olarak Şevket abinin kanosunun bagaj kısmına koydum Erini güvenlik olarakda ben yakınlarında durdum. Böyle gitmenin çok değişik geldiğini ona ve benim dışımda birine güvenmesi iyiydi. Ama Şevket abiyi sever zaten. Ne kadar yakışıklısın ya da saçların ne kadar sarı diye sevmeyen ender insanlardan olduğundan herhalde.
Bu kampErinle yalnız ilk deneyimimdi. Gayet başarılı tamamlandı. Böylelikle Erinin çadıra iyice alıştığını ve uyku tulumunda uyumasında sorun olmadığını gördük. Erin için aldığımız küçük uyku tulumu aslında çok gereksizmiş. Büyük tulumlarda fazlalık kısmını altına kıvırarak kullanmak gayet mantıklı. Küçük diye aldığımız en küçük uyku tulumu bile hala büyük ve bu şekilde kullanılabiliyor.
Akşama doğru yorgunluk gözlerinde okunuyordu. 5 gibi dönüşe geçtik. Hemen uyudu tabii. Volkanın portakalıyla da çok oynadı. (turuncu WW minibüs)
Comments(6)
Pratik Anne says:
14 Ekim 2010 at 14:54Ozendim. Cok guzel olmus. Ama bizimkilerin sanssiz tarafi, sizin gibi kamp olayina asina olmayan anne babalara dogmus olmalari. Halbuki buralarda kamp yapilabilen super state park’lar var. Biz biraz lukse alistik. Uygun fiyata havuzlu otel odasi bulduk mu oraya sokuyoruz kafamizi hemen. 🙂
Ayça Oğuş says:
14 Ekim 2010 at 17:10:))) biz de burada kamp yapabilecek yer arıyoruz senin süper dediklerin gibi :((
oyip says:
15 Ekim 2010 at 21:07Erin çok tatlı:)) Ayça çok hoşuma gitti bu kamp işi. nasıl zor olmuyor mu Erin’le? bu sene biz de okulun kampına gideceğiz 🙂
Ayça Oğuş says:
15 Ekim 2010 at 21:18gidin gidin:) çok eğlencelidir..
zor olmuyor mu?? aslında olmuyor çünkü Erinden önceki kampçılık ve doğa sporları bilgi ve tecrübelerimiz Erin doğduktan sonra bize yol gösterdi ilk kampıunı 5 aylıktı 10 gün yaptı Erin sonra da devamı geldi Uludağa çıkmışlığı var elimizden geldiğince yaylalara götürüyoruz biz de o da alıştık en başından. İlk kamp benim için stresliydi ama ikinci gün bitmişti. Erin de bizim hayatımıza uyum sağladı ve sorun yaşamadık hiç şimdilik. Yanınızda kamp yapmayı bilen birileri olsun tecrübesi olan .. sonra oluruna bırakın eğlenin:) kamp kurallarını iyi uygulayın ama.. gitmeden sormak istediğin bir şey olursa seve seve yardımcı olurum
Özgeee says:
15 Ekim 2010 at 21:18Aaaa, başka bir İstanbul yaşamışsınız bizlerden, harika.Hala denize girilebildiğini bilmiyordum.
Not: Ayça’dan dolaylı Erin’le 2 kere karşılaştık. Her seferinde annesi saçlarını öyle afili yapmıştı ki, “Erin çok yakışıklı olmuşsun böyle!” diyerek Erin’in gözünde son derece standart ve sıkıcı bir tipleme çizdiğimi satır aralarından anladım.İyi hoş da, bu kadar afilli saç yapan annede hiç mi suç yok? 🙂
Ayça Oğuş says:
16 Ekim 2010 at 09:13:)) seviyorum seni Özge yahu.. hep mi güldürürsün sen insanı:)))
Ben yoktum bu denize girme olayında ama biz caddebostandan dahi denize giren bir aileyiz :)) Alpay girmez belki ama ben ve Erin girdik valla inklar etmeyeceğim kaldı ki Riva da deniz güzel..
Saçlarını ben yapmıyorum Erin’in .. bırakıyorum dağınık kalıyor 🙂