Meraba! Ben geldim ve bu sefer de bir humus tarifi verecektim sonra şu birazdan ben yazdıkça aşağılarda kalacak olan videoyu sosyal medyada gördüm ve hemen paylaş butonuna gidip bir de metin yazdım sonra dedim DUR yolcu! DUR!
Önce humus değil de ve de o video değil de Nadide Hayat filminden bahset mesela. Evet oyunculukları çok fena, havada kalmış konuları var neden filme dahil edildiğini anlayamadığım bununla birlikte bazen kahkahalarla, bazen dolan gözlerle çok keyif alarak izlediğim, ne kadar hayatın içinden ne kadar kalbe dokunan ve aslında ne kadar bizden biri Nadide diye düşündüğüm özellikle anne ile seyredilebilecek bir film. Çağan Irmak’ın bugüne kadar yaptığı bence en zayıf film, hiç adının altına uygun düşmemiş bir film ama bu eleştiriye girmeyeceğim şimdi hiç. Yine dağılıp ağlamaktan parçalanırım herhalde diye düşünürken ama o da ne: tüm salon kahkahalarla gülüyoruz ! Çıkışta iki dolu göz ama bol keyif hissediyoruz! Filmin bende etkisi büyük bir kaç repliğini burada tutmak isterim:
Nadide’nin gittiği kurslardan birinde kadınlardan birinin “varis çorabını kafana geçir alzheimerı önlüyormuş“ favorilerimden. _var böyle işte yaşamda dedim ya öylesine hayatın içinden bir film olmuş :)_
Nadide : siz birbirinize tosba mı diyorsunuz ?
karetta: ee evet ne diyecektik ki ? siz bize ne diyorsunuz ?
Nadide : karetta karetta
karetta: niye 2 kere söylüyonuz ?“diyenler sadece konuşanlardır Nadide hanım, yaşamak isteyip yaşayamadıkları için“
“bu hayat benim ama yarısını başkaları için yaşadım, geriye ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum, belki 40 yıl belki 1 gün. Geriye kalan hayat benim artık ben nasıl istiyorsam öyle geçecek. Ben bu gemiden mutlu ineceğim!”
Önce şarkıyı dinle sevgili okur fragmanı paylaşmak yerine Selda Bağcan – O günler demek istedim.
Ve DUR dedim ya …
“tek başına olmak güzel de yalnızım çokça” diye içini yediğin şu günlerde gör aslında yalnız değilsin!
kapını kapattığın hatta kalbini kapattığın renklerini geri al ayağa kalk ve dans et dans edebildiğin kadar!
_dedim bir kere daha filmden sonra_
Kalk ve Dans et !
Bu bir ne yazısı bilemiyorum aslında her sene yazdığım gibi yeni yıl dilekleri yazısı yazmak isterdim ama içimden gelmiyor, geçen sene şunları diledim bunlar oldu şimdi bunları diliyorum gibi cümlelerim kayıp biraz. Bir yandan çok keyifli, bol gezmeli bir yanında olabildiğince can sıkıcı, dönüşümü ağır bir yıl geçirdim , “can kırıkları” doldu her bir yanım. İçimden çıkan başka başka Ayça’lar ile tanıştım, bu Ayça’lara nefret, öfke, kızgınlık, kırgınlık duydum, sonra biraz Candan Erçetin’in dediği gibi “içimden çıkan her bir parçamı ayrı yere bıraktım” belki de onlarla kendimi sevmem gerektiğini aslında bu hayatta hiç bir gereklilik olmadığı gerçekliği ile yüzleştim. Önceleri şefkat gösteremedim şimdilerde biraz daha yumuşağım kendilerine, her birine!
Fazla olduğunu düşündüğüm ya da fazla gelen herşeyi attım _bazılarını istemeyerek de olsa kaybettim_ hayatımdan, evimden ve sıra geldi içimdeki fazlalıklara dedim; onlara bir türlü gelemedi sıra. Gelemedikçe fiziksel olarak darbeler yedim; kulağım, dizim, kuyruk sokumum belim, dişlerim. Hepsi bana odağın dışarıda değil içeride olduğunu hatırlatmak için teker teker darbe vurdular: Duymadım!
Sonra gördüm ki vazgeçmekle teslim olmak ayrı şeylermiş. Sadece atarak temizlenmiyormuş ortalık üstelik darmadağınıklığın toplanması zaman alıyormuş. Her yerin dağınıklığını fark ettiğimde gördüm ki ben dışarıya dokunurken arkamda esas dokunmam gereken yerleri en önemlisi de kendime dokunmayı bırakmışım. Maskelerimi giymişim her gün sokağa çıkarken. Peki ya ben kimim ? o içimden çıkan parçalar kime ait? düşüncelerim kimin ? o düşünceler gelirken izleyici olamayan kim? gittim geldim akılda deli deli sorularla deli günler yaşayarak.
Sonucunda bir cevap oldu mu sorularıma ? “Bilmiyorum” ilk cevabım bu oldu ve dedim ki o zaman:
bazen düşebilen bazen yükleri kaldıramayan ve kaldırmak zorunda olmayanım,
karşısındakilere ya da olan bitene o işaret parmağını sallayarak yüklediğim etiketlerim
sevdiklerimim,
ve sevmediklerimim,
olduğum halimle benim diyebilmeyi ve kabul edebilmeyi öğrenenim,
insan olmayı öğrenmeye çalışanım,
kontrol etmenin, değiştirmeye çalışma arzusunun bir halta yaramadığını keşfedip ilahi akışa güvenmeyi seçebilmeyi öğrenenim,
karşılaştığım her halimle güzelim
ve Nadide hanım’ın dediği gibi
bu hayat benim ve BEN BU GEMİDEN MUTLU İNECEĞİM!
Geçen akşam yeni ayın tırnaklandığını gördük ( bu yazıyı yazana kadar dolunay oldu bile :S) Erin’le ve yine her zaman olduğu gibi ay’a bakarak ” ay gördüm Allah, amentübillah, ay gibi bahtım olsun dileklerim kabul olsun” dedik. Geçen seneki yazımı da aynı şekilde yazdığımı ve aya bakarak bir kedi dilemiş olduğumuzu gördüm. Şimdi kuytularıma sıcak sıcak sokulan 2 sene boyunca sabırla beklediğim kedimiz Sufle ile birlikte yaşıyoruz. Bunu bir umut bildim aya bakarken ettiğim duanın sonuna eklediklerim adına.
Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
ikisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver.
diye bitirmiştim geçen sene yeni yıl yazımı.
Ne değiştirme cesaretini
ne değiştiremediklerimi kabul etme sabrını bulabildim.
İkisi arasındaki farkı anlamak için gerekli olan aklı biraz kaybettim üstelik.
Şimdi bütün bunları bir kenara koyup
Olduğun yerden başla
Korkuyla başla
Acıyla başla
Şüpheyle başla
Ellerin titreyerek başla
Sesin titreyerek başla ama başla
Başla ve durma
Olduğun yerden, elinde ne varsa onunla başla
Sadece başla
İjeoma umebinyuo
diye bitirmek istiyorum.
Bir yerden başlamak gerek. 2016 2015 ‘ten zor geçecek diyor yıldızlar gökyüzünde. Varsın gelsin, 2015 ‘i atlattıysak bunu da atlatırız. Yeni yıl kararlarım, maddelerim yok bu sefer, sadece burada, şu anda ne oluyorsa kabulde olmak dışında…
Bunu ben yazmışım bir ara sosyal medya paylaşımlarımda.bu da burada dursun. Nadide Hanım’a da selam olsun!
ah! en başta bir videodan bahsetmiştim,yazıyla bir bağı kalmadı artık humusu da yedik bitti ancak vesile oldu,
yeni yılda,
yeni
umutlar, mutluluklar, heyecanlar, huzur, sağlık, bereket, aşk dilemek için,
yaşanan her ne ise, ne kadar acı ise bunun bir umudun kapısının ışığına götürdüğünü görüp elimdekilere şükredebilmeyi hatırlamak için,
hayata,
aldığım her nefese ve verebildiğim her nefese,
sağlığıma,
oğlumun sağlığına teşekkür edebilmek için.
Mutlu yıllar olsun yeni yıla 3 gün kala.
Comments(2)
Ayça Oğuş (@AycaOgus) says:
28 Aralık 2015 at 11:04https://t.co/4JjrlglkFQ https://t.co/sR7Njwwznf
Özlem says:
16 Ocak 2016 at 09:14Ayca… 😘 <3