Sabah saat 5 buçuk..üzerim de bir hafiflik ..uyandım. Biraz evi topladım birikmiş enerjimle ve bulaşık makinesini yerleştirdim sonra biraz da kitap okudum kendi kendimle. Yeni bitirdiğim Ece Temelkuran’ın ikinci yarısı kitabı..arada elim yine ona gidiyor açıyorum bir sayfa rastgele ve yine bu çıkıyor karşıma, durup durup bu sayfa çıkıyor!
“kimin hayatini yaşıyorsun sen? Kendininkini mi? Öyle mi? Hep mi? Dursan baksan simdi ne kadar kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen varsın? Dursan baksan simdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin kendinden ” olması gereken bu” diye” Ece Temelkuran | ikinci yarisi s:98
ben kimin hayatını yaşadığımı düşünüp dururken bu arada oğlumun iki tane dişi düşüyor _sonunda_ bir tanesi düşüyor ötekisini dişçiye gidip çektirmek istiyor birine hediye geldiği için :=) aklıma geliyor o düşen dişin çıktığı gün! #7ay6gün# diye not düşmüşüm! Yeni adı DİŞSİZ ! “S”ler patlıyor konuşurken.. çok sevimli oluyor.. “anne A’ları da döndüremiyorum şimdi ben” diyor ..
“anne” diyor artık “başım şişti şu müziğini kulaklıkla dinlesene“..kendi yapacakları var çoğunlukla benimkiler dokunuyor ona..
sabah oluyor evde, kedimiz Gölge var artık 4. kişi olarak bize sırnaşan, sevgi bekleyen ilgi bekleyen..gelip boynumuza sürünüp sıcak sıcak güne başlatan..
sonra ne bilim Erin alt yazılı film seyretmeye başladı evet durdura durdura ama seyrediyor işte : OKUYOR! gece uyumadan önce artık herkes KENDİ kitabını okuyor birileri hala içinden okuyamıyor ama diğeri okurken onu dinlerken kendinden geçiyor.
Matematik ödevi diye bir şey var yaşantımızda, kuru fasulyelerle sayıyoruz 20 den 8 çıkarsa diye..
gözlerimden yaşlar boşalıyor sonra birden bire ” anne ben büyümek istemiyorum büyüyünce başka evde yaşamak zorunda kalıcam di mi ? ” diye sorduğunda.
“Baba çok üşüyorum” dediğin de battaniye yerine ” annemin sıcaklığını istiyorum onun yanında gidicem ısınırım” dediğinde.. boşalıyor işte yaşlar.. içim .. durup durup sarılasım geliyor
oysa ben çoğunlukla yokum ortalarda!
.. mükemmel anneliğin olmadığını çok zaman var ki anladım.. olamazsın.. hata yaparsın.. “okul sütü” denen elinizi sürmediğin merete izin verirsin. “anne ama arkadaşlarımın aypedi var anlatıyorlar çok güzel oyunlar vaarrr nooluur bi tane alalım, transformers yerine onu alalım” dediğinde ” ulan alsam mı acaba? n’olcak ki zaten alınacak ha bugün ya yarın hem bende belki kullanırım işime yarar neden olmasın?” diye düşünürsün almazsın kalbin acır “çocuum arkadaşlarının arasında eksik mi kalıyor?” diye, alırsın ödün patlar yarın bir gün koca kişinden duyacağın ” haa bak gördün mü aldın da böyle oldu?” cümlesi ihtimaline karşı..
eve bir kediyi alma cesaretini gösterip tam da onunla yaşamaya alışırken ” ama anne bir tane de beyaz kız almamız lazım rüyamda gördüm 1500 tane yavruları olacak noolur kız olmadan sıkılır Gölge” dediğinde gözlerin yerinden fırlar, içten içe ” ya valla bi de beyazı negzel olmaz mıydı” dersin.. “böyle mini mini de yavruları olur sonra”
okulda en çok öğretmeni yaşıyor O’nu diye hayıflanırsın ..sevgi sözcüklerini paylaştığı başkaları da vardır artık hayatında..paylaşırsın.. kıskanırsın..
mükemmel anne olamazsın mükemmel eş mükemmel sevgili mükemmel evlat mükemmel abla mükemmel arkadaş mükemmel biri!
dengeni bulabilmek için içsel ve dışsal yardımlar alırsın.. 9 gün boyunca detoks yaparsın!! birden yavaşlamaya başlar yaşam bu yardımlarla.. kendi içine dönersin ama yine de yanılırsın çoğunlukla.. hata yaparsın.. ve ağlarsın bazen bahar gelse bile..
Ece Temelkuran’ın dediği gibi
”kadınlar, bazen çocuğudur kendinin. bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye ne canları yakıldı diye ağlarlar. kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle “kıyamam ben sana,” diye gizlice kendilerine sarılırlar. yalnız kadınlar kendilerine anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar.
yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata… hep birlikte ne varsa o bütüne ağlanır. yoksa dizdeki yara ya da kalpteki kırık değildir. hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına… niyesine ağlanır bunların.
her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. ‘gel bakiim sen buraya’dır o, ‘nasıl kıymışlar benim güzel kızıma’dır.”
Ece Temelkuran | İkinci Yarısı
bu arada bir de cemreler düştü havaya, suya, toprağa, kalbime.. işte geliyor bahar.. baharlar ki sonu ilki fark etmez, çiçekler açtırır içimde.. baharlar ki mart ayıdır benim için.. ve o baharlar ki 16 marttır benim için..iyi ki VAR’ım dedirten..
Comments(10)
zeynep says:
4 Mart 2013 at 16:45Merhaba Ayça, bir dönem FotoTrek’te Cenk Gençdiş hocadan temel fotoğraf teknikleri eğitimini aldık eşimle, şimdi kompozisyonla ilgili eğitime gitmeyi düşünüyorum. Biz de çocuğumuzun fotoğraflarını çekmeyi çok seviyoruz. Şimdilik çektiriyor da;) sadece yerinde duramadığından zorlanıyoruz. Bloğunuzu da “fotoğraf, fotoğrafçılık” vs gibi konulardan yola çıkarak keşfettim.
Takip ettiğimden beri ilk defa yorum yapıyorum çünkü belki balık burcu olduğumdan belki de anne olduğumdan yazdıklarınızı ben de gözyaşlarımı akıtarak ve içselleştirerek okudum. 15 aylık bir kız annesiyim. 30 yaşındayım ve yaptıklarım, yapmak istediklerim, yapamadıklarım zihnimi tümüyle ele geçirmiş durumda.
22’sinde çalışma hayatına girip yaptığı işi hayatı boyunca yapmak istemediğini farketmiş biri olarak “şimdi ben 30’umdan sonra ne yapacağım” diye karalar bağladığımdan mıdır nedir Ece Temelkuran’ın ikinci yarısı kitabında karşınıza çıkan satırlar beni şu an bulunduğum yerden soyutladı.
Paylaştıklarınız için teşekkür ederim, keyifle okuyorum ve takip ediyorum.
Ayça Oğuş says:
4 Mart 2013 at 18:05Zeynep ben teşekkür ederim bu kadar güzel bir yorum için :=)) bende ilk yazılarımı okursan seninle aynı durumdaydım.. bekle ve kalbini dinle iş sana gelecektir ya da olması gereken neyse :=))
zeynep says:
4 Mart 2013 at 19:30İnşallah, dilerim ki öyle olur… Bir arkadaşım bugün bana “maddi yükümlülüklerin varken kendini hayallere kaptırma. Topu deliğe sokmaya çalışıyorsun ama senin elindeki top delikten büyük; topun havasını alacaksın, hayallerini küçülteceksin” dedi. Kendimi taştan yapılmış iki büyük duvarın arasında sıkışmış gibi hissediyorum. Sadece para kazanabileceğim diye bulunduğum yerde çalışmak, yapıyor olduğum işi yapmak mecburiyeti boğuyor beni.
Bu yüzden bugün en çok istediğim şey, bana yazdığın son cümlenin bir an önce gerçekleşmesi. Kusura bakma, gerçekten kendimi çaresiz hissettiğim için yorumuna böyle bir cevap yazdım, uzatmış olmak istemem.
Sevgiler.
Esra Erol says:
5 Mart 2013 at 06:24Aycacim, cok güzel yazıyorsun, yine duygulandirdin beni:) sevgiler
Pi-nik KuŞ says:
5 Mart 2013 at 09:51teşekkür ederim :=) Esra´cım 🙂
ESRA says:
5 Mart 2013 at 14:58Detoks ile ilgili yazı detayın varmı diye girdim siteye ama bu yazı ile karşılaştım öyle iyi geldi ki Teşekkürler..
Zeynep’in yazdıklarıda ayrıca çarptı beni:(
Ayça Oğuş says:
5 Mart 2013 at 15:02Var var wwwpiwebtr/ayurveda diye bakabilirsin :=)
tugba says:
15 Mart 2013 at 11:30Merhaba. Cok guzel bir yazi olmus. Bir erkek annesi olarak ayni uzuntulerdeyim. Simdi uykularindan bana hayallerini ve ruyalarini anlatmak icin uyanan oglum ne zaman uykularini benden kaciracak bekliyorum.. Gozyaslariyla okudum. Ben kadinligin en cok annelik yanini sevdim sanirim…
Ayça Oğuş says:
15 Mart 2013 at 13:14:=)) teşekkür ederim Tugba.. kadınlığın annelik yanı.. ne güzel demişsin 🙂
BegumD says:
18 Mart 2013 at 16:12Ne kadar dolu bir yazı olmuş Ayça!
“Mükemmel” mi dedin? Kim olabilmiş ki, kimse!
Sen bence çok düşünceli, sakin, hayatın değerini bilen, doğaya ve insana saygılı “iyi” bir insansın. Ve bu mükemmelden de öte bence..
Ece Temelkuran’dan alıntıların ise sanırım çoğumuza soru sordurtan ve içimize dönmemizi sağlayan sıkı sorular..
Begüm.