Neydi o? Ekim de mi başkaydı Kasım da mı? Aşk mıydı ?
Ekimini Kasımını bilmem bana her gün aşk buralar. Kasırga dediler fırtına dediler. Şu an usul usul yağmur yağıyor tam karşımda. Eskiden olsa bir panik hali içinde olabilecekken bunca uyarıya rağmen” gelene eyvallah” rahatlığında yüreğim gerekli önlemleri de alarak telaş etmeden endişelenmeden “hayat büyük” diye diye haftasonunu karşıladım. 99 depreminden beri süre gelen o güvenli alana kaçmak bu sefer minik minik yokladıysa da kaçmak yerine burada durmak, olabilecek her ne ise onu izlemek, o yoklayan duyguya da yer açarak, onu görerek sistemimin sükunetini izlemek aşk değilse ben de ne olayım! Henüz bir afet yaşamadık. Rüzgar ve yağmur arkadaki karavanın çadırını yırtmış sanırım en büyük problem bu şimdilik. Bir süredir yazının aşağılarında bahsedeceğim sosyal medya detoksu sebebiyle paylaşımda bulunmadığım için buradan belirtirim merak edip mesaj atanlara:
Biz iyiyiz, standart ada yağmuru, fırtınası, rüzgarının keyfini çıkartıyoruz.
Sabah oğlanı okula bıraktıktan sonra rutin ev işleri ve yogamı yapıp merkeze indim. Yazın herkesin önünde fotoğraf çektirdiği kahveci artık kapı önündeki motorunu içeri almış. Beresini takan kapıdan içeri giriyor. Benim elimde hediye olacak bir battaniyenin parçaları, Beyhan’nın Gülden’in elinde saçlarım; örüyoruz hep beraber. Yanımızda kışı adada geçirmek üzere yeni bir yaşam deneyimine kucak açan başka bir kadın birden kucağımı açma isteği dolduran kalbime, karşıda bana abla diyişini sevdiğim kızlar, sağım solum kadın, zemine sırtını vermiş göbeğini açmış her saniye “beni sev” diye mesaj veren köpekcik Çilek dahil. Gülüşüyoruz kaş bıyık muhabbeti ederken gözlerini boşluğa dikmiş aramızdaki terk erkeğe bakarak. Dışarıda biraz yağmur kapıdan içeri dökülen yaprakları sokan rüzgar. Gidip yeni demlenmiş filtre kahveyi kendimiz alıyoruz. Sobayı da kursak da kapanmasa ay sonu şurası film falan seyrederiz diye düşünüyoruz sesli sesli. Çok değil geçen seneydi bu mevsim oranın açık olduğunu bile farkında olmadığım, şaşkınca yeni hayatıma baktığım bir yerden, bugün buraya geldiğim için bana buralar hep aşk bana bu aralar hep aşk.
Oğlan okuldan çıkıyor eve geliyoruz. Dünden kalan kekten bir dilim kesip ve “burnunu çekiyor nezle mi olacak” diye düşündüğüm için ıhlamur çiçeklerini demliyorum. Isı düşmeye yağmur artmaya rüzgar hızını yükseltmeye başlıyor ve ben 20 kerede ancak yakmayı başarıyorum sobayı. Soba yakmayı özlemişim. Hava soğuk olmasa bile içimi ruhumu ısıtsın diye sırf 20 kere debelenip yakıyorum, sonunda yakıyorum. Odunun çıtır çıtır sesi ve üstünde mayaladığım yoğurdun kaynadığı çorba tenceresi olduğu için bana buralar hep aşk bana bu aralar hep aşk.
Yazın bitmesine en çok ben seviniyorum. Herkesin gitmesiyle beraber kendimle kaldığımda Nisan’dan beri adadan çıkmadığımı fark edip kısacık 2 günlük tatil yapmak için başka bir adaya gidiyorum. “Ne tatili çok komiksin” diyorlar. Sırf dört tarafı sularla çevrili kara parçası adada yaşadığın için her gün sana tatil değil. Evet gözünü açıp denizi görüp keçi horoz sesleri duyuyorsun ve temiz hava kokluyorsun ama yaşıyorsun. İşlerin var sorumlulukların var ve herkes gibi 2 gün de olsa kendine izinli olmak istiyorsun ve bir sabah bir ders iptal olup ek sefer konuldu diye telefonuna gelen mesaja bakıp bir çantaya iki kıyafet tıkıştırıp, bir fotoğraf makinesi ve bir mat alıp eline çıkıyorsun. Nasıl nereye gideceğini ve nerede kalacağını ve yolun sana neler getireceğini hiç bilmeden. Bilmemeyi seviyorsun bir yaştan sonra. Sırf susmaya diye yola çıkıp sonra çoğalıyorsun. 3 gün için diye plan yapıp hava patlayacak dediklerinde bir gün eksik kalıp döndüğünde gerideki 2 güne şükretmeyi öğreniyorsun. Teşekkür ediyorsun. Bir yerden sonra almak ne kadar zor olsa da karşığında sadece teşekkür ederek almayı da seviyorsun. 2 gün tatile giderken o tatilin sabahlarında rutinlerini bırakmamayı matının üstüne çıkıp başka bir yerde başka bir havada hareket etmeyi de seviyorsun. Bir gün batımında liman boyunca aynı şarkıyı üstüste dinleyip, 2 adım atıp durup göğe bakmayı sonra yeniden yavaşça adımlarını atmayı, kendini seviyorsun. Bir başka günü uğurlarken hiç tanımadığın insanların bir parçası olmanın tesadüfüne uzaktan bakıp fotoğraf çekmeyi hatırlıyorsun. Bir yaştan ya da bir zamandan sonra bir günü birlikte geçirdiğin, seni evine kadar getirmiş biri “sen ne iş yapıyorsun sahi” diye sorduğunda hiç konuşmadan sadece dinlemiş olduğunu fark edip tebessüm ediyorsun. 75 yaşında her dolunay aşık olabilen bir kalple tanışıyor sofrandaki şarabı paylaşıyorsun. Tek başına çıktığım o avluya bir umutla geri döndüğüm için bana buralar hep aşk bana bu aralar hep aşk.
21 gün sosyal medyaya bakmak istememek diye bir düşünce geliyor kalbine. Bakmıyor paylaşmıyor paylaşılanları hafızana kazımıyorsun mesela. Kelimelerin çoğalıyor. Telefonlar çalıyor sevdiklerinin sesini duyuyorsun. “Kalbime öküz çöktü sanki o kadar özledim seni “diyebiliyorsun. Çünkü her gün her saniye ne yaptığı hakkında bir fikrin olmuyor. Temiz bir sayfaya bakar gibi “ arkadaşım nasılsın?” diyorsun, “son günlerde neler yaptın?” Bilmemeyi seviyorsun bir yaştan sonra. Telefonun çalıyor. “Arkadaşım ne yaptın son günlerde özledim” diyen seslerle karşılaşıyorsun. Bilinmemeyi de seviyorsun bir zamandan sonra. Uzakta da olsan gecenin bir vakti “olsa da bir sarılsam” dediğin dostunun ertesi sabah o saatlerde ne kadar sarılmaya ihtiyacı olduğunu duyduğunda kalbinle olan bu bağlantıdan dolayı tebessüm ediyorsun. “Tebessüm” kelimesini “gülümseme”den daha çok seviyorsun. Tam karmaşanın içinde hala duyabildiğin ve hala attığı için, ritmi olduğu için, bir sesi olduğu için ve senin sesin olduğu için şükrediyorsun. Bir gün kollarınla sıkıca sarabilme ihtimalini düşünüyorsun telefonun öbür ucundaki sesi. İyi ki kız kardeşlerim var diyorsun. Teşekkür edildiğinde teşekkürü hak edecek şeyler yaptığımı düşündüğüm ve bunu alabildiğim için bana buralar hep aşk bana bu aralar hep aşk.
5 sene önceki sen bugünkü sana baktığında ne derdi diye düşünüyorsun.
Ekimden mi Kasımdan mı bilinmez.
5 sene önceki ben bugünkü bana baktığında elini omuzuna sarıp ” teşekkür ederim. beni bugüne taşıdığın için” der diye cevap verebildiğim için bana buralar hep aşk bana bu aralar hep aşk.
Bu yazıyı yazmaya başladığındaki fırtına yazı bitene kadar dindiğinde, kara bulutların arasından ışığı gördüğünde ” güneş yerinde her şey yolunda” diye mırıldanabildiğin için buralar hep aşk bu aralar hep aşk.
Comments(2)
Ayça Oğuş (@AycaOgus) says:
1 Ekim 2018 at 22:24Hangi ay aşk başkaydı? https://t.co/YpXdVYghAS @AycaOgus aracılığıyla
melish says:
5 Kasım 2018 at 15:23çok güzel…maşaallah