merak etme!
sen etmiyorsundur da ben ediyorum acaba ne zaman vakit bulacağım da beynimden geçenleri “yeni yazı ekle” diyerek ekleyeceğim diye.
Pazartesi ve salı günleri dede-babaanne saltanatım bittikten sonra pek bir karıştı vakit kavramım. Ne işim varsa bu iki günde halledip sonraki günlerde organize olabiliyordum. Oysa ki artık göz kapakları dibine kadar düşse bile öğlenleri uyumamak için her türlü numarayı çeken bir oğlum, hafta içi 3 sabah yanında gitmem gereken bir okulu, teslim edilmesi gereken işler ve klonlanma isteğimdeki yazıda olduğu gibi uzayıp giden yapılası işler var ve ben hala tek bir Ayça’yım!
Bunların hiçbirinden şikayetçi değilim tek sıkıntım kendime vakit ayırdığım, bu yoğunluğun temelini atmış ve de ne iyi yapmış olan bloğumu ve buna bağlı bir sürü blog dostumu ihmal ediyorum.
Her gün yazacak onlarca kelime geçiyor beynimden, bir sürü fotoğraf var paylaşıma açacağım, gelen davetler var harika “blog dünyasından sizi de aramızda görmek isteriz” diye katılamadığım!! ihmal ediyorum !!nankörlük gibi geliyor bazen!
Aklıma geldikçe listeleyeceğim şimdi.
Blog ödüllerinde ilk 5’e girdi pi-nik kuş ve annesi. Meşakatli oy verme sürecine zaman ayırıp bize oy veren herkese teşekkür etmek isterim öncelikle.İlk 3’te olmayacağımı diğer 5’e giren blogları gördüğümde biliyordum ama önemli olan halk oylaması bence :=) juri beni oylamamamış kaç yazar. Bu sene 3. ve son girişimdi ..bu bloğun bir ödüle ihtiyacı yok. Bir doğuma gittiğimde, ilk defa hastane odasında karşılaştığım bir anne bana” aa ben sizin bloğunuzdan alışveriş listemi yaptım çok teşekkür ederim” dediğinde bu benim için en büyük ödül oluyor izninizle :=) Hoş ikinci olup bir efes pilsen festival davetiyesi alaydım, bir ü.l.k.e.r hediye sepetim olaydı .. gönül isterdi di mi :=)) Tüm oy kullananlara teşekkür ederim.
İkinci olarak ödüllerin en komiği bence Hülya’dan gelmiş. Okuyun okuyun!! Şeker mafyası Ayça. Seviyorum sizi bayan!
Sonra mesela 3. haftadır geçmeyen bir öksürük ile savaşıyoruz. İlaç vermeyen anne mafyası da olabilirim: vermiyorum! vermeyeceğim! ballı zencefil neyine yetmez! Antibiyotikleri sevmiyorum, kendi kendine bağışıklık kazansın.”rahatlasana çocuğunu bir calpol ver” diyen herkese susuyorum, susacağım. Bu rahatlatma aslında rahatlatma değil bence! Evet doğumgünlerine katılamıyoruz bu aralar, başka çocukların da açık olduğu bahar hastalıklarına davetiye vermeyelim diye ama buz gibi dere sularına atıp rahatlatıyoruz Erin’i, doktorumuzun başta garip gelen ama uygulamada başarılı sonuç veren direktifleri doğrultusunda, gece uykularında sıkı giydirip camı açıp uyutuyoruz. Sonuç olarak ilaçsız bir şekilde de iyileşebiliyoruz. İlaçla da ilaçsız da aynı sürede geçiyor.
Bu süre içerisinde Nicole Ohme ile 5 günlük workshop maratonumu da bitirdim. Oğlu hasta anası workshopta sloganı ile her akşam istikrarlı bir şekilde katılığım derslerden çok farklı hissederek haftayı bitirdim. Beden olarak oldukça güçlendiğimi ve açıldığımı dün workshop sonrası girdiğim ilk derste fark ettim. Gerçi pazar günü uzun süredir doğada yürümemiş olmanın verdiği bacak ağrılarım vardı ama ona rağmen farkı hissettim. Ruhsal gelişimime katkısını yazmam güç biraz ama sabitlikte bir güç olduğunu hissediyorum. Nicole kaç yaşında bilmiyorum,bilmem de gerekmiyor, yüzündeki çocuksu huzur bütün hafta boyunca iliklerime işledi. Her nerede bulursam derslerine katılmaya ant içtim:=)
Ve benim en güzel anneler günü hediyem. Açalya buradan bir kere daha teşekkürler buna ön ayak olduğun için.
Son son olarak da not düşülesi ve unutulmaması gereken diyaloglar var tabii.
Son günlerde Erin’de bir büyüme hevesi var!! Geçen gün biri kaç yaşında oğlunuz diye sorduğunda “3 yaşında” dedim. Erin bir hışım döndü bana baktı kaşlarını çatarak, hiç bir kelime etmeden dört parmağını gözüme doğru uzattı!!
4 yaşında tabii yaa pardon! diye düzelttim.
Öyle ki yolda tek başına scootera binen bir çocuğu gördüğünde:
– O’nun neden yanında annesi yok anne? diye sordu.
– e O büyümüş yavrum sen de büyüyünce tek başına binebilirsin ama şimdilik yanında ben olmak durumundayım, diye cevap verdiğimde yaklaşık 10 dakika ağladı:
_ama ben 4 yaşındayım anneee büyüdüm beeenn !!
Artık sokağa çıktığımız anda elimi bırakıp
_Ben kaldırımda tek başıma yürüyeceğim sen yoldan yürü,
der hale geldi!
vay halime!!
En çok hoşuma giden ise şu: Ben 17 benli Şaziye kıvamında bir kadın olarak oğlumun vücudunun neresinde ne zaman benler çıkacak diye merak ederdim. Şimdilik bir tane ensesinde bir iki tane kolunda ve son olarak da 3 tane dizinin yanında ben çıktı. Geçen gün:
_Aaa Erin bak dizinde ben çıkmış dedim,
_ neden sen çıktın anne dizimde diye cevap verdi 😀
Haklı değil mi .. devamı :
_ ama 3 tane var bu ben di mi anne?
_Evet oğlum ben
_Bu da sen bu da baba o zaman!!
Vinç’in bizim sözlüğümüzde KALDIRINÇ, yalyanın LAYLA, İsmail’in ISMAYIR olduğunu biliyor muydunuz ?? ..
benden bu kadar..
umarım en kısa sürede tekrar buradayım!
Yorumlar (8)
Yaşasın Anneyim (Çiğdem Y.) :
11 Mayıs 2010 | 16:31Ayçacığım,
Çok geçmiş olsun. Öksürük için Deniz kadayıfı diyorum, başka da bir şey demiyorum. Ben o yosun kokusunu gidermek üzere sütle pişirirken içine bir çay kaşığı kadar da harnup tozu koyuyorum, kakao tadı veriyor ya. Ilınınca da azıcıcık bal koyuyorum. Bir sabah bir aksam içiriyorum/yediriyorum. En fazla 3. verişimde öksürük tamamen kesiliyor. Sonrası Oooh! bitti nihayet rahatlaması, kendini dışarıya vurmaca vs. vs. vs…
Ben hikayesine bayıldım, bu arada. Selin de bu kim diye resimlerini gösterdiğinde sen, sensin o dediğimiz için şimdi kendinden bahsederken sen diyor. Allahtan adını sorarsan Selin diyor:))
Sevgiler,
ç.
AyçA :
11 Mayıs 2010 | 16:45Çiğdem evet sen daha önce de söylemiştin deniz kadayıfını .şimd hatırladım aktarda mı vardır ?
erin haftada max 2 kere süt içiyor onunda içine keçiboynuzu tozu koyuyorum bende..
Ben de sen hikayesine bayıldım :=))
yapincak :
11 Mayıs 2010 | 16:59Of Ayça güldürdün yahu 🙂 Çiğdem senin de hikayen komikmiş :))
Postunun ilk bölümüne imzamı atarım, yazamıyorum, okuyamıyorum, üzülüyorum, pişmanım, zamanlar kaydedilmeden kaçıyor. Neyse ki sen güzel özet geçmeyi biliyorsun :)) Ve neyse ki görüyorum sizi de arayı kapatıyoruz bir şekilde.
kiraz :
11 Mayıs 2010 | 17:224 annesi, nasil 3 dersin allah allah 🙂
AyçA :
11 Mayıs 2010 | 22:20@yapıncak evet neyse ki biz her hafta beraberiz :=) hem de iple çektiğim bir buluşma oluyor:=) ik kelam eidyor bir arkadaşımı görme fırsatını yakalıyorum böylece :=))
@İlkay cidden çok eşeğim ben ! çocuk 3ü bitirdi sonuçta dimi !!:=) bööle gözlerini belerte belerte eliyledört yapmasınıyaşı ilerlediğinde ve artık küçülmek isteği ağır bastığında ben hala buralardaysam anlatacağım ona!:=)bir de o büyücekmiş 5 olucakmış okula gidicekmiş sonra 6 olucakmış ? yirmialtı olunca ben 5 mi olucakmışım? takmış durumda bu yaş meselesine :=))
@Açalya.. ne sevindim :=) gözlerim doldu .. iki kadeh şarabında etkisi var mı bilemem bunda :=)
@Banuteşekkür ederim.. ne güzel özlenmek :=)) sanırım ben kavramı çok karışık :=)))
Açalya :
11 Mayıs 2010 | 18:46özlemişim yazılarını…
banu :
11 Mayıs 2010 | 20:33Özlemişiz ya Ayça… Bu arada Mira da ilk beni annemde gördüğünden olsa gerek; benlere “bak anneannem var buda” diyor 🙂
hülya :
12 Mayıs 2010 | 07:37benim de tüm bedenim benlidir. ufaktan çıkmaya başladı tuna’da da. hiç çıkmasa daha iyi ama yapcak bişi yok.
anti-şeker mafyası 🙂 hislerimiz karşılıklı…