Islomania: Ada Manyaklığı
Tıbbi kitaplarda bulunmayan ruhsal bir rahatsızlık islomania. Bu kavramı ilk kez Lawrence Durrell “Reflections on a Marine Venus” kitabında kullanmış. Durrell adı geçen kitabında islomania’yı şöyle tanımlıyor:
” Gideon’un karalama defterleri arasında bir gün, daha tıp bilimine geçmemiş hastalıkların bir listesini bulmuştum, bunlar arasında çok seyrek rastlanan ama tanınmadığı da ileri sürülemeyecek bir ruh hastalığının adı olarak “Islomania” sözcüğü de göze çarpıyordu. Bunu açıklamak için Gideon, adalarda her nasılsa karşı konmaz bir çekicilik bulan insanların olduğunu söylerdi hep. Bir adada, denizle çevrili küçük bir dünyada olduklarını bilmek bile, böylelerinin içini sözle anlatılmaz bir esrimeyle dolduruverir. Bu doğuştan ada-tutkunları, derdi Gideon, doğrudan doğruya Atlantislilerin soyundandırlar, ada yaşamına bilinçaltlarında süren özlem, yitik Atlantis ülkesine yönelmiştir.” (Ada, Akşit Göktürk, sayfa 147)
Tabi bu tanımı “adaseverlik” ile de karıştırmamak gerekir; bir süreliğine bir adaya gidip orada balık tutmak değildir islomanyaklık. Adalı olmak da değildir. Hiçbir islomanyak adali değildir, bazı adalıların islomanyak olma ihtimalleri olsa bile. Karışıklığa yol açan konu ile ilgili diğer bir kavram da “ada severler”. Ada sever olmak da islomanyak olmaktan farklı bir durum. Ada severler zaman zaman adalarda bulunmaktan hoşlanan, balık tutan, dalan, tabir uygunsa pasif islomanyaklardır. Durell’in kavramını onun düşündüğü şekilde geliştirirsek söyle bir islomanyak tanımı ortaya çıkabilir: ” Islomanyaklar adalarda karşı konulmaz bir çekicilik bulan ve adalarda doğmasalar bile, buralara ellerinde de olmaksızın katma deger ekleyen insanlardır.” Çünkü islomanyaklar aslında kendi kafalarındaki cenneti yaratmaktadırlar.
Burada alıntı bitiyor ben sazı elime alıyorum. İşte böyle bir manyaklık ada. Bundan 8 sene evvel 16 Mart tarihiydi biz Alpayla ilk adaya gittiğimizde. (Benim için ilk Alpay için değil. Kendisinin ada mazisi 10 seneyi bulmakta). Dönüş yolculuğumuz hava muhalefeti dolayısı ile bir gün atınca ve ertesi gün vapur büyüklüğünde dalgalarla karşıya geçtiğimizde yemin ettim bir daha asla ve de asla ben adaya gelmem diye zira lisanslı bir yüzücü olarak denizden korkarım!! ironik bir durum farkındayım. Havuzla deniz aynı şey değil tabii.Sonra biz muhtelif 16 martlarda evlendik, çocuk sahibi olduk derken derken olay nereden geldi, döndü dolaştı bilemem ama ada benim yaşamak istediğim yegane yer oldu üstelik İstanbul’da artık nefes alamadığımı düşünürsek adadaki bol oksijen beni kendime getirecektir tahminim. Uzun uzun anlatmak isterdim burada ama bazen bazı şeylerin sihiri kaçsın istemem ya da onun gibi birşey. Evet bir hayal kurduk ve peşinden birbirimizi sürüklüyoruz. Gittik bu sefer de İstanbulu bırakmış adalılarla konuşmaya ya da en azından benim amacım buydu. Kimi ” ay olmaz o yasak bu yasak yapamazsınız” gibi sanki bir kişi daha adaya gelmesin tarzı konuştu kimi tam tersi. Güzel insanlar tanıdım, cesaretlendim. Kolay değil köklerini söküp gitmek günün sonunda. Herkes bir bırakıp gitmek hayalinde ama bırakabilen yok çünkü bu memleketin toprağı o kadar sıkı ki bırakmıyor kökleri çürümeye yüz tutsa bile gövde!!
Umarım hayallerimizin bir kısmını denemeye fırsatımız olur ve ilerleriz.
Bunu dışında ada yine anlatılmaz yaşanırdı ya işte bir kaç kare:
Comments(8)
annevebebisi says:
28 Ağustos 2009 at 02:17Aycacim, her neyse aklinizdan gecen ki fotograflar ipucu veriyor 🙂 gonlunuzce olmasi icin dua ediyorum :))
banu says:
28 Ağustos 2009 at 07:25biz bir grup deli; yıllarca bizim bahçede sabahlara kadar konuştuk durduk. Bırakıp gidebilmeli dedik, yaşamak istediğin yerde olmak bizim elimizde dedik… Toplam yedi kişiydik. nihayetinde 4ününü gönderdik 🙂
İkisi otobandaki son çıkıştan kaçtı, çocuklarını Ayvalık’ta başlattı ilkokula… Demiştik, yoksa onlar için üniversite sınavına kadar giderdi bu istemediğimiz yol… İkisi – henüz üç olmaya karar bile vermeden – ilk kapıdan yurtdışına gitti. Krize denk geldiler, zorlanıyorlar ama o ilk kapıdan dönseler de bir kere yola çıktılar ya gerisi gelir artık biliyoruz… Beşincisi; yok öyle bir şey demedim, hiç istemedim, hatılamıyorum diyor… sanırım hatırlamamak için de artık görüşmüyor bizimle 🙁
Biz Cenk’le edi büdü bi de cücemiz ile henüz kalanlar kervanındayız. Şimdilik kararımız için kendimizi yemeden, kaçamaklarımızla en azından bahçemizde soluk alacak kaçamaklar yaratma çabasındayız.
Lafımı yıllar öncesinden Susam sokağından çocuklara burası – orası kavramları öğreten çok sevdiğim bir şarkı ile bağlayacağım 🙂
WHERE EVER I GO, MY HERE COMES WITH ME…
Sevgiler,
Güneş says:
28 Ağustos 2009 at 08:49Resimler yine harika, inşallah ilerlersiniz ve bence siz yaparsınız 🙂
Sevgiler.
oyku says:
28 Ağustos 2009 at 17:08Ayca bu senin sarisin oglun kocaman adam oldu inanamiyorum, her fotografta daha bir buyuyor sanki. Kuyrugu da gorunce senin kuyrugunu hatirladim:) Ortaokul muydu:)??
AyçA says:
28 Ağustos 2009 at 21:53Evet Öykü ortaokuldu sanırım:=))) Ben senin d.gününü unutmadım am asana ulşaşamadım:( bir de mail attım ama almadın galiba buradan yazayım dedim 😀
Papatya Papadopoulos says:
28 Ağustos 2009 at 22:32Izmir de bize yetmedi… 4 yil denedik evlendikten sonra ama olmadi. sonra, karar verdik geldik adamiza, Yorgonun meleketine, bir de bunu deneyelim dedik. Her ikisine de asinaydik aslinda, yabanci degildik. Ama daha iyi oldu galiba. Kendimi – ki Izmirde dogup buyumus olarak- Istanbula gelince kaybolmus hissediyorum. Burada her yer yakin, her yer tanidik. Hem de 1 gunde kiralik arabayla cevresini dolasabilek kadar kucuk bir ada degil, Girit..
Ama zeytin dolu, bag dolu, taze sebze meyve, yerli sarap…
Kizimin anaokulu baglarla cevrili, uzum toplayip, uzum suyundan kurabiye yapiyorlar okulda, okul bahcesindeki meyvelerin recellerini yiyorlar kahvaltida.. deniz yakin, insanlar mayolu/sortlu insan gormeye asina her yerde 🙂
Bence guzel adali olmak, adada yasamak, adada solumak 🙂
(Yeterince heveslendirdi mi? 🙂 hehehe
Hadi gelin Girit’e komsu olalim… hem bir dili ogrenmenin en guzel yolu, yerinde ogrenmek degil mi? 😉
Kanyonlar var, yaylalar var…ister trekking ister yelken.. olmadi kirlara cikip piknik yapariz zeytinlerin aldinda 🙂
Gorusuruz…
nesli says:
28 Ağustos 2009 at 23:20yapin gidin daha mutlu daha huzurlu ve saglikli olmaya gidin
gidin ki ziyaret sebebimiz olsun,cunku ben de cok severim orayi,bu sene gitmeyi ne cok dusledim ben.Hadi yola cikin yahu!
beste says:
12 Ekim 2010 at 09:03Gidin hic durmayin. En guzel cocukluk anilarimiz dogadaydi hatirlasana. Benim secimimi yapmamda en onemli faktorlerden biriydi oglus dogada camurlara bulanarak buyusun istedim. Birde hastalaninca karar verdik ve kactik. Govdemize de ruhumuza da iyi geldi:) Ben bu blogu kacirmisim hayiflandim simdi. Bir tur yapacagim fazla yorumlar icin simdiden ozur ilk heyecanlar iste:)