Evden neşe ve de heyecan ile çıkıyordum tüm son günlerin içimi kemiren karanlığına r en,tüm o karanlığı kapının arkasında koyup neşe ve heyecanı koluma takıp merdivenlerden iniyordum.
Hala tüm arızlarına, gözümde biriken ama akmaya güç bulamayan yaş damlalarına rağmen masama koyduğum bahar çiçeklerinin tadını gözümün ucuyla çıkartmaya çalışıyorum.
Merdivenlerden inerken çantama koymak için elime aldığımda, yeni kremlenmiş avuç aralarımdan kayarak iki kat aşağıya uçan telefonu havada tutmam imkansızdı! Tuzla buz olmuş ekranına mı bakayım, ciyak ciyak apartmanın içinde ağlayan oğlumu mu sakinleştireyim yoksa evin içinde yedek telefona kartımı takarken “lanetli bu telefon valla” dediğimde ” al iphone4 onu da görücez bakalım düşürmeyecek misin” diyen koca kişisine mi takim kafayı ya da bir sürü ödenti arasında yeni bir telefon almalı ama nasıl olmalı diye hızlıca beynimden fırtınalar mı estirmeli yoksa basit bir nokia ile mi hayata devam etmeli.. Ormanda bekleyenler.. canım sıkıldı .. gitmek de istemiyorum.. evde kalıp başımı yastıkların arasına sokup bulutların arasından yeni nefesiyle ışıldayan bahar güneşine inat, içim karanlıklarda kalsın istiyorum..hayır hayır telefonum kırıldı diye değil! Bu bahar dönüşümü bana iyi gelmedi.. o kadar kilo verdim ama buna inat deli gibi yemek yiyesim var: YİYORUM DA! Her akşam hatta iki ders yılmadan yaptığım yetmeyen yogam.. evden çıkamıyorum akşam oldu mu.. Bir depresif haller… bir mırın kırın ..bir yorgunluk..bir sıkkınlık…
Çok yorgunum… Sunay Akın’ın dediği gibi:
O kadar yoruyor ki hayat, bıkıyorsun istemesen de.
Sorun değil birşeyim yok.
Bakkala gidiyorum diyip 10 yıl kaybolasım var sadece.
Hepsine, herşeye rağmen söz verdiğim için ve yaklaşık 7-8 aile beni beklediği için silkinmeye çalışarak ormana gittim. Telefonlar çalıyor ama ben kimsenin adını sanını göremediğim için her seferinde ” pardon kimsiniz” diye sorarak sesini tanımaya çalışıyorum herkesin! OFFF ya ne sıkıcı!!
Bir biri ardına “biz gelemeyeceğiz” mesajları..gülümsüyorum kendi kendime.
ben kime mesaj atabilirdim acaba “gelemeyeceğim.. öyle çok canım sıkkın ki.. ne bahar ne güneş ne orman.. hiç bir şey istemiyorum” kime atabilirdim ki ? kendi organize ettiğim bir pazar sabahı yürüyüşünü kime diyip de iptal edebilirdim 🙂 Nihayetinde 3 aile olduk.. neyse ki herkes iptal etmemişti.. yeterince depresiftim ve zaytungdaki şu yazı beynimin içinde dönüp duruyordu 😀
Ama öyle olmadı, çocuklar dahil yeterince kalabalık bir ekip ve sıcacık bahar güneşi ile hafif bir kahvaltı yaptık. Tad-doydan alınan ekmeklerin ekşi mayalı tadı yeter..bir bardak süt bir dilim ekmek! Yeterli bir kahvaltı olabilir.. İstanbul’un en iyi 10 fırını arasında ama kanımca 1. sırada olmalı!
Tam olmasa da o kara bulutların arasından ruhuma sızan güneş kırıntılarını kabul ettim! KABUL ETTİM.. İZİN VERDİM.. kendime, ruhuma, bedenime sızsın, ısınsın biraz buzlaşmış enerjim istedim..
Her zaman “iyi anne” olamıyor insan.. sabah yönetemediğim krizim sırasında bağırınırken Erin’in “anne yeter” derken kulaklarını kapattığını gördüm.. gözlerini gördüm.. Tanrım! Ben oğlumun yanında bağırmayacaktım..
Çok yorgunum.. kontrol edemiyorum.. kendimi.. ya da belki hiç bir şeyi.. herşey kontrol dışında.. ve benim gibi kontrol manyağı birinin bir şeyleri kontrol edememesi kadar ızdırap verici bir durum olamaz..
Kung-fu panda geliyor aklıma..son aylarda Erin’in defalarca seyrettiği evimizin değişmez filmi. Aşağıdaki diyalog ile yüzleşiyorum sürekli:
Oogway: Dostum, kontrol yanılsamandan kurtulmaz isen, ne sen ne panda kaderinizi gerçekleştiremeyeceksiniz.
Shifu: Yanılsama mı?
Oogway: Evet [Şeftali ağacını gösterir]
Oogway: Şu ağaca bak, Shifu. Ona kendi istediğim zaman çiçek açtıramam ya da ona zamanından önce meyve verdiremem.
Shifu: Ama kontrol edebildigimiz şeyler de var, mMeyvenin ne zaman düşeceğini kontrol edebilirim, tohumun nereye ekileceğini kontrol edebilirim. Bu bir yanılsama değildir, Ustam!
Oogway: Ah, evet ama ne yaparsan yap, o tohum büyüyüp bir şeftali ağacı olacak. Elma ya da portakal isteyebilirsin ancak şeftali ağacı alacaksın.
Ya da Elif Şafak’ın Aşkındaki 14. kural :
‘Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?’
Sonra gün çok güzel geçti.. sanki bu yukarıdakiler hiç olmamış gibi.. şimdi de içimi boşaltmak için yalnız kalma ihtiyacımı koca kişine haykırmayacakmışım gibi.. o kadar güzeldi.. hava, yürüyüş, biz, çocuklar, güneş, bahar, orman, kuş sesleri..
Sahi “anneee baaakkk dinle kuşları” demese..
ne zaman unuttum ben kuş seslerini dinlemeyi kafayı kaldırıp ağaçlara ?
Herkes evlerine dağıldı yürüyüş sonrası.. 7km yürüdük.. çocuklar ile hem de patikalardan…kolay değildi.. elbet yorulduk..bu yorgunluk mu bağlarını çözdü ruhun? herkes gittiğinde bir ateş yaktık.. bir dal parçasına taktım peyniri erisin diye.. eridim bende.. biraz yumuşadım..
Eve geldik ..
Erin uyumuştu..
Duştan çıktım..
Telefonum sapasağlamdı..!!!!
Alpay yapmıştı…
Ha ne oldu dedim.. ne oldu sinirlerini yıprattın?
Dedim ya en başta telefon değildi aslında..
Kontrol mekanizmamın çalışmadığını egomun kabul etmemesi son aylarda..
Hepsi bu..
Sabah ..erkenden bir doğuma gidiyorum.. ve herşeyin daha güzel olmasını diliyorum..
Bu sayfayı kapattığımda ..içeri gidip oğlumla oyun oynayacağım.. sarılacağım.. bir de galiba koca kişimden özür dileyeceğim (becerebilirsem).. o bu satırları okumadan hemde.
İçin sıkılmasın sevgili okur.. bazen.. olur işte..
silkinip kendime gelmem lazım sadece..çok şükür ya sağlıklıyız.. ama bu demek değil ya arada depresifleşemeyiz..
güzel bir hafta olsun ..
Senin için de benim için de
Comments(31)
Berna Aysu says:
27 Mart 2011 at 21:17nasıl güzel geldi anlatamam tşkler
Ayça Oğuş says:
27 Mart 2011 at 21:17bu kadar depresif bir yazı mı ? neden yazdım onu bile bilemedim.. 🙂 :S
Berna Aysu says:
27 Mart 2011 at 21:18hayır canım ayna oldu resmen , bu bir yüzleşme ve kabullenmedir:-))) bakış açısına göre de değişiyor haliyle bana ilaç gibi geldin:-))
Ozgeee says:
27 Mart 2011 at 21:23Hay bin kunduz, bazen ben de boyle icim patlayacak gibi hissediyorum, kulaklarim ugulduyor. Sonra bir nefes ve mecburen;) geciyor.
Gerisi icin beraber tekrar edelim:
Kendine yuklenme guzel kiz, insansin:)))
Yuruyuslerinizi takip edecegiz:)
Zeynep says:
27 Mart 2011 at 21:25Canım yaa ne de içtenlikle paylasmissin hislerini. Sonunun iyi bitmesine çok sevindim. Hayat hepimizi yoruyor bazen ve istemediğimiz, asla yapmam dediğimiz seyleri yaptırıyor, mesela cocuklarımıza bağırmak, ya da minicik bebisine mecrubiyetten mama vermek.yeterince iyi anneysek (hani diyo ya uzmanlar good enough) ne ala, ondan berisi hepimiz insanız. Kendi deneyimime baktığımda ben 4 yasına kadar Ada’ ya nadiren bagirmisimdir ama sonra hayatım öyle bir zorlaşti ki baktım ben cidden bağırmaya baslamisim. İyi mı bu hayır tabii ki ama insanız, toleransimizin düşük olduğu zamanlar oluyor.Şu en yukarıya bir resim koymussun ya hani düşüncelerin neyse hayatın da odur. Güzel laf. Şu da var ki olumsuz hisler de hayatın bir parçası. Evet bu lafı kendimize hatırlatalım ama bu kisusturmaca icinde hep de olumlu olabilseydim ben zaten adımı Dalay lama falan olarak degistirirdim 🙂 Canim benim iyi ki sen bugün arayıp ta gelemiyorum diyebilecek birini bulamamışsin,yoksa o özlem duydugum orman kokusunu icine cekemiycektin. Tatlı Erinle güzel oyunlar ve kocacinla iyi barışmalar. Karanlık da aydınlık da bizim için 🙂 sevgiler
Florian says:
27 Mart 2011 at 21:57Tam da diyecektim bos verin olur arada diye ama zaten siz sonuna yazmissiniz. Cok sukur saglikliyiz diye elbette mutlu olacagiz ama iste arada bunaliyor insan ve paylasmak istiyor. Ne guzel ki gununuz cok guzel bir sekilde devam edip bitmis. Her sorun boyle guzel bitse diyor insan 🙂 Bu arada ben Yoga hediyesi kazananlardanim (Semra), henuz kullanamadim is yogunlugundan ama en kisa surede ilk derse gidip size tekrar yazmayi planliyorum. Iyi haftalar ve yarin sabah icin kolay gelsin.
burcu demirel says:
27 Mart 2011 at 22:16insanız ayça, hepimiz.. hepsi eninde sonunda bu işte.. en azından hislerini yaşadıklarını bi şekilde paylaşabiliyorsun.. seni dinleyen, büyük ihtimalle anlayan bir sürü insan var, biliyorsun..biliyor musun? 😉
Iraz says:
28 Mart 2011 at 01:30Durmak lazım değil mi..Ve bazen susmak..Bana Turgut öğretti, hayatta herşey konuşulmaz bazısı sadece yaşanır dedi yıllarca ama ben yeni yeni anlıyorum..Anlamak işime gelmedi çünkü o zaman anlasaydım hayatı ve gidişatı yeterince “kontrol” edemeyeceğimi kabul etmem gerekecekti..Şimdilerde hazırım kabul etmeye ve ara sıra sessiz sessiz mutsuz olmaya..Kim serpti içimize mükemmellik tohumlarını bilmiyorum ki Ayça, belki sen bundan bahsetmiyorsun ama “benim gibi kontrol manyağı…” demişsin ya,bendeki izdüşümü bunlar oldu..
Selma says:
28 Mart 2011 at 01:45Bakıyorum da bloglara, son günlerde hepimiz de aynı hisler. Bizi bahar çarpıyor galiba. 🙂 benden biri daha var diyorum kendime…
Zeynep says:
28 Mart 2011 at 06:43Senin bu dürüst paylaşımlarını seviyorum ben arkadasım. Hala kaytarmayan insanlar var dedirtiyor bana,seviniyorum.
Sima Levi Havlucu says:
28 Mart 2011 at 06:46Ayça nasıl aynı duyguları yaşamışız hem de hiç bilmeden gözlerim hafiften yaşlandı benimde en yakın bakkala gidip dönmeyesim var:(
Didem Kızılkaya says:
28 Mart 2011 at 06:47kalemine sağlık Ayça, seninle beraber bunaldım ama yazının sonunda bi oh çekip rahatladım! sana da iyi, mutlu, bi hafta dilerim:)
Esra Erkan says:
28 Mart 2011 at 06:47ben sizi hiç depresif hayal edemiyorum;)
Erol Benjamin Scott says:
28 Mart 2011 at 06:48Buradan likya büyülerini yolluyorum..
Leyla Durdoğan says:
28 Mart 2011 at 06:48Ayça’cım, yaşadığın, hissettiğin bu duyguları, nasıl bu kadar güzel bir şekilde tanımlayıp, dile getirmektir…bu nasıl bir kalemdir….Çoook güzel:)
Aylin Anne says:
28 Mart 2011 at 09:21İşte böyle Ayça’ca yazıları okumak öyle güzel ki…Depresif bile olsa… Belki aynı duyguları yaşarken birilerinin içimizdekilere tercüman olduğunu görmek bizi keyiflendiriyor. Tam bilemiyorum ama okurken gülümsüyor insan. Böyle insani şeyler okuduğundan. Çok güzel, çok güzel, çok güzel. Foroğraflar NEFİS! 🙂
Sevgiler
aylin
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 19:51bazen çıkıyor işte 🙂 glümsetiyorsa harika 🙂 ben daralttı mı acaba diye endişeleniyordum 🙂
Fitanne says:
28 Mart 2011 at 10:53Bahar depresifiyim ben de bu aralar. Küçük kuzuma bağırdığım bir günün sonunda bana sarılıp “annecim, nolur bana kızma, ben çok üzülüyorum sen kızınca” dedi. O günden beri bağırıcak olsam gidip spor salonunda koşuyorum! Nefret ederek giriyorum spor salonuna, çıkarken kelebek gibi hafif çıkıyorum. Diğer bahar depresiflerine tavsiye ederim!
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 19:50bende yoga salonuma gidip Vedat hocamla power vinyasa yapıyorum 🙂 ama ona bile gidecek gücüm yok tu bu gece gidecektim ama doğumlarda bir tanesi başladı 🙂
dilara says:
28 Mart 2011 at 11:29yazıyı okumaya başlayınca ‘aha fotoğraf makinası düştü ve dağıldı galiba, oofffff dedim’ ama değilmiş, ben sevindim telefonun düşmesine:)
‘kontrol manyaklığı’ ile ilgili diyebileceğm tek şey kelin ilacı olsa…
durmak, gevşemek lazım galiba.
dilara
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 19:50ayy yook yel alsın! foto makinem 🙂 sakın 🙂 çok canım acır valla 🙂
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 12:27İnsanın yalnız olmadığını bilmesi harika.. bu aralar ben de çokça bu ruh haline sahip yazılar okuyorum.. demek ki tek değilim 🙂 havalar çarptı bizi .. hepsi geçior önemli olan sağlık gerisi boş.. bugün daha iyiyim.. toplu güzel enerjiler işe yarıyor her zaman .. geldi geçti diyelim toparlanacağım bu hafta 😉
Neslihan says:
28 Mart 2011 at 13:15Neresi depresif bu yazının? İçini dökmüşsün ya işte ne güzel, hem de ben ve benim gibilere yalnız olmadığımızı hissettirip “ha gayret, ya sabır” deme fırsatı vermişsin, daha ne olsun:))
İyi ki varsın, teşekkürler…
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 19:49🙂 ben teşekkürler 😉
Burcu Ural says:
28 Mart 2011 at 19:27OOO kirik telefon kardesligi :)!!
Ayça Oğuş says:
28 Mart 2011 at 19:49hehe prolaktin kardeşliği kaldı sadece bir de tirod! telefon halloldu 🙂 içim acıdı resmen kırıldığında 🙂
Burcu Ural says:
28 Mart 2011 at 19:28Unuttum ucunda da prolaktin var !!
sirar says:
28 Mart 2011 at 22:03Ayçacım, kalbinin güzelliği yüzüne güneş gibi yansımış arkadaşım. Hepimiz hepsini biliyoruz ama kendimize güç yetiremiyoruz işte. Hüzün de nedensiz öfke de mutluluk kadar hayatın içinde. Neden kaçmaya çalışacakmışız? İlhan Berk ne diyor “yalnız hüznü vardır kalbi olanın”.. Ağır hüzünler. Karanlığa özlemler. Tükendiğini hissetmek. Ve akan hayata yetişememenin getirdiği sıkışmışlık ve minik bir kalbin gözleri önünde patlamak. Ne var ki bunda? Bu kadar iyi bir annenin buna da mı hakkı yok? Erin bunu da bilmeli. Çünkü gerçek hayat böyle bişey! Kimi zaman acımasız belki. Bu içtenliğin, gerçekçiliğin, dürüstlüğün. İyi ki varsın. Kaç kişinin iç dünyasına açılan bir kapısın.
Sevgimle…
hatice says:
29 Mart 2011 at 22:33Duygularını çok iyi anlatmışsın Ayça,çok beğendim ben de ve ben böyle yazıları daha içten buluyorum..iyiyken herkes yazar ama kötü olduğunda bunu diyebilen bile az bence…ama sen yine de iyi ol 🙂
Nihal says:
31 Mart 2011 at 10:19Off Ayça duygularıma tercüman oldun depresifim ben de bu aralar. Aynen kafamı bir yerlere gömüp herşeyden uzaklaşmak istiyorum bu aralar. Hayatın yükü pek ağır kafama takacak adam akıllı bir şey olmasa da. Aynen bahar çarptı hepimizi galiba.
Gittiğin doğum inş kendine getirmiştir seni..
Bahar ve kızısı Yağmur says:
31 Mart 2011 at 14:40Yüzyüze bir kere bile görüşmemiş olmamıza rağmen pazar günü sınava giderken acaba gitmesemde, kızı alıp ormanamı kaçsak dedim. bin kere. ama koca kişisi kandırdı beni pek tabi sınava gittim ( ufaklık alışık olmadığından kulaklarını tıkamıştır. bizimkide yapıyor )
Aşk’ın kurallarını her daim hatırlamalı galiba