Sabah uyandığımdan beri kelimeler dönüyor başımın etrafında, başım dönüyor etrafın sessizliğinde. Oğlanı okula bırakıp gelip yogamı yapayım dedim. 10 gündür düzenimi kaybettim. Grip öksürük halsizlik ve bir şekil desteksizlik hissi. Önce kahvemi içeyim, sonra örgümü öreyim derken hem yogayı hem başımı döndüren kelimelerimi ertelemeyi başardım bu saate kadar.
Sabahları uyandığımda önce mutfağa gidip baharatlı balımı limonlu suyumu içerim ben, gözüm açılmadan. Sonra yüzümü gözümü yıkamadan bahçenin etrafında bir tur atarım. Çiçeklerime varsa sebzelerime bakarım, alıp soframa getirebileceklerim varsa toplarım. Burada kendimi köklenmiş hissettiğim günden beri bu böyle. Sufle bana eşlik eder bu minik sabah yürüyüşünde. Uzun uzun bakarım bazen sadece maydanoza. Sufle de bana.
Maydanoz bu di mi? ne var ki uzun uzun seyrettiğin?
Üzerine hardal tohumu geldiği için yeşeremediğini sonra hardal tohumlarını hasat ettikten sonra coştuğunu hatırlarım. Sıkışıklıkta kalmış, sesi çıkmadan sıkışıklığın bitmiş olmasını dilemiş gibi orada beklemiş tohumlar. Şimdi kocaman bir tarlaya döndüler. Sıkışık kaldığım zamanlarda hatırlamamı sağlıyor; etraf temizlenince yeşerebileceğimi.
Sonra Dalia’mıza bakıyorum, canımın içi hediye etmişti bana geçen doğum günümde.
Geçen doğum günümü hatılıyorum.
Yanımda getirip aylar sonra ektiğim tohumların yavaş yavaş büyümesini izleyişim ve bi de bunun yanı sıra dönüp ” bazen bazı şeyler yavaş büyüyor” diye bir laf edip bunun aylar sonra alıntı olarak karşıma çıkışına bakıyorum.
Bugün, bu sabah yanında olamayaşıma hayıflanıyorum. Bir tane yıldız çiçeği koparıp bir kitabın arasına sıkıştırıyorum. Kollarımla sarmış gibi. O’nu . Hissediyorum.
Sümüklü böcekler geziyor bu sabah çiçeklerimin üzerinde, besleniyorlar yapraklarıyla. Ellemiyorum. Durup uzun uzun yavaşlıklarını seyrediyorum. Sümüklüböcekler o kadar da yavaş değiller hiç fark ettin mi bilmiyorum?
Kafamı çevirdiğimde sardunyalarıma bakıyorum. Bir diğer kardeşimin bahçesinden aldığım o iki dalın açtığı çiçeklere bakıyorum. 2 gün sonra dönecek buralardan, uzak olacağız yine. Oysa kapımın önünde duruyor boylu boyunca pembe kırmızı. Baktıkça yanımda olduğunu bileceğimi düşünüyorum.
Sukulentlerim var bir de. Bir tek olarak toprakladığım şimdi sarmal sarmal çoğalanlar. Küçük bir tohumla başlıyor, hayatı görüyorum. Fotoğrafını paylaşıyorum ve bir güzel kadın, _geçmişte yolumuzun kesiştiği ve bir sebepten bağımızı kopartmadığımızı düşündüğüm sıkça_ diyor ki
“bir yaprak alabilir miyim?”
“adres ver gönderim”
Paylaştıkça çoğalıyoruz. Sardıkça birbirimizi iyileşiyoruz. Bir sabah uyanıp bebek yapraklarını açtığında, uzakta ama tam da yanında birinin olduğunu hatırlamanın ne kadar iyi geleceğini düşünüyorum. Paketliyorum hemen bir küçük kök.
Bir de çok su verdiğinde çiçeklerini dökenler var.
Begonvillerim. Su vermeyi kestiğimden beri pembelerini döküyor bana. Sınırı bulmanın ne zor olduğunu düşünüyorum.
Toprak benim elementim.
https://www.instagram.com/p/Bo6Y66hgslI/?taken-by=aycaogus_
40 yaşına gelirken farkına vardım hizamın köşelerimin sertlerimin. Toprağa su vermedikçe sertleşiyor, çapalamadıkça otlar bürüyor çoğunlukla çatlıyor
.
Su
.
olmadı mı sert
fazla oldu mu çamur. Ortasını bulmak
deneye yanıla
bazen başarı bazen başarısızlık
diye yazmıştım.
Suladıkça çamura döndürdüklerimizi, sulamadıkça çiçekler açmasını beklediğimiz çölleri düşünüyorum. Ortayı bulmanın içindeki kayboluşları.
Sonra bir telefon geliyor. Uzun tatlı bir sabah sohbeti. Uzaktakilerle uzakta kalmış “an”ları hatırlamak. Tebessüm etmek, birden düşen göz yaşları. Bazı karelerin kaç yaşına gelirsen gel gözünün önünde duracağını biliyorum bu sabah. O karelerle beraber hislerin de yok olmadığını sadece dönüştüğünü, sadece.
Gözümü kapatmak yerine dışarı çıkıyorum, güneşin bir yaprağa vuruşuna bakıyorum, fotoğrafını çekiyorum.
Ve hep oradasın diyorum; güneşe.
Yerindesin.
Akşam olduğunda yıldızlar çıktığında ay ışığını saçtığında toprağa, yeryüzüne, kaynağının sen olduğunu, seni görmediğim için orada değilmişsin gibi yaşamanın gerçek dışı olduğunu düşünüyorum.
Toprak
Toprak ana diyorum sonra,
Bugün
Bu sabah
O toprağa vurdukça çapayı
temizledikçe otları taşları, yumuşattıkça ellerimle,toz gibi tül gibi oldukça, içine yaşamı ekmenin ne kadar aşk dolu olabileceğini
O ellerim toprakla birleştikçe o yaşamın içime kalbime yaralara üzüntülere kırıklara merhem olabileceğini
Toprağın bir ana kucağı olduğunu
Başını yasladığın bir omuz olduğunu
Senin için hep orada olduğunu
Hayatı sana akıttığını
Bildim
.
Çünkü toprak iyileştirirhttps://www.instagram.com/p/Bo6Y66hgslI/?taken-by=aycaogus_
Bu sabah kelimeler başımda dönerken, etrafın sessizliği başımı döndürürken, özlediklerimi, özlemlerimi toprakta sardım, sarmaladım.
Ümit yaşar’ın dizeleri gibi
Seni bunca özlemesem;
bunca sevemezdim ki!
Ümit Yaşar derken anneannem geliyor aklıma.
Özlediklerim var benim.
Çok özlediklerim.
Çok sevdiğim kadınlar var.
Anneannem var, annem var, kardeşim var.
Bakışları gözümün içinde, güçleri tam arkamda sırtımda gibi
yakınlar.
Kız kardeşlerim var.
İyi var! İyi ki varlar!
Sırtımda ışığını hissettiğim, uzaklardan bana bakıp
“çok iyi gidiyorsun” dediğini duyduğum.
Şimdi kahvemi bitirip, bugün de yoga yapmadan dinlenebilirim.