Cehennem denilen sıcaklık nedir bilmiyorum ama bugün tahminlerime yakın bir sıcaklık yaşadığımıza yemin edebilirim – henüz Haziran başı!!- öyle ki içeri girsin diye gözünün içine baktığımız Erin öğlen uykusundan uyandığı saate kadar evden çıkmadı. Çok şükür henüz evin içi oldukça serin ve yine çok şükür akşam olduğunda o deli sıcak yerini nefes aldıran bir rüzgara bıraktı. Günler yine hızlıca geçiyor, ben geleli 3 gün bitti bile ve “dinleneceğim” dediğim kelimesinin yerini “siz kalkınca bir akşam üzeri atıştırması verirsiniz ben biraz çalışıp geliyorum” cümlesi aldı. İnternetimin olmaması bahane değil Gelibolu’nun içi klimalı ve çok rahat kafelerle dolu üstelik 3 saat kalıp, kahve içip, sadece 4 TL vererek çıkıyorum hatta “ne kadar borcum” sorusuna aldığım cevaba “ şaka mı bu ??” dediğimde “ siz İstanbullusunuz galiba” diye bir artık aşağılamama mı?? acıma mı?? bilemediğim bir ifade ile karşılaşıyorum. Bu uzun cümleleri kurmayı nereden öğrendiğimi bilmiyorum ama kurarken bile kafam karışıyor umarım okur rahattır :=)
Yazı gün boyu kafamdan dönenirken aslında başka şeyleri anlatacaktım. Mesela;
2001 yılının 16 Mart haftası Bozcada gezisinden dönerken uğradığım bu şirin bahçeli evin bahçesinde yine 16 mart günü aynı gezide beni buraya misafir eden adamın karısı olup ve yine 16 martta dünyaya getirdiğim oğlumuzun benimle bu şirin bahçede didiş içerisinde olacağını ben asla tahmin edemezdim o 2001 baharında.. ömrümün baharı olmuş o zamanlar da haberim yokmuş.. didişmek konusunda ise ciddiyim. Artık Arnavutluktan mı? Kanında akan Karadenizliğinden mi ? kafası sarı damarı sarı inadı sarı olduğundan mı yoksa bu sadece 2 yaş mı bilemiyorum ancak ben buraya geldiğimden beri Erin son derece inatçı!! Kırabilene aşk olsun bu inadı üstelik sadece bana yapıyor. Bir şey isteyeceği zaman illa ki ağlıyor!! Deli edici bir durum. Bugün çeşmenin başında, yazının başında bahsettiğim sıcakta bir ara deliriyorum zannettim. Tabii aynı sıcakta “gel oolum gidelim kumdan kaleler yapalım” hevesimle çocuğu kumsala indirmemin ve yine aynı çocuğun aynı sıcaktan bunalmış bir vaziyette eve kaçmasının payı büyük olsa gerek. Bakınız hata yine bende patladı. İnadı haklı oldu birden bire!!
Yeni huyları var mesela (2): öğlen uykusunu illa ki pusetinde yapacak!! En son emzirme bırakma döneminde bir süre arabada uyusa da artık yatağında paşa paşa uyuyordu. Şimdi eski köye yeni bir adet geldi. Bu sıcakta uyanık kalmasına razı olmayan aile gönülleri “tamam Gelibolu için bu geçerli olsun İstanbul’a gidince eski düzenine geri döner” kararına vardık. Tabii eski düzenine geri döndürecek olan ben neler çekeceğim bu sarı kafayla onu hesaplamadım hiç!! Göreceğiz ayrı bir post konsu olur kanımca.
Mesela(3)geçen sene sudan çıkmayan bu velet bu sene değil suya yaklaşmak “ama ayaklarım kum oluyor” cümlesi ile kumsala inmeme eğiliminde yaşıyor. Ancak mayosunu giymeden elimize küçük bir kova alıp “haydi şimdi biraz kumsalda yakalamaca oynayalım” edaları ile bir sahil boyu yürüyüş yapıyoruz. Arada ayağına su değerse pıırr diye kumlara geri dönüyor. Bir de bu sene ilginç şekilde Erin’in “anne bunlar ahtopot gibi denişşşanası” dediği gerçekten devasa büyüklükte denizanaları var: kahverengi ve çizgili şekilli ve ürkünç!! Ben de denize girmekten ürker durumdayım. 2001 yılından beri ilk defa görüyorum hatta daha eskilerden beri ilk defa görüyor(muş)lar. İşte küresel değişim!! Kimbilir dünyanın magnetik alanının hızının bilmem kaç daha artması sonucu yörüngelerinden şaştı bu zavallıcık ahtapottan bozma denişşanaları!!bir sabah bir kalkacağız kuzey güney güneyde kuzey olmuş bizim ruhumuz duymamış.. felaket telalı gibiyim biliyorum ama bunlar uzak değil ki?? Denizlerin yanacak olması, tekrar buzul çağı.. uyum sağlayabilecek insanoğlu kalır mı bilemem ama bazen “bu dünyaya neden çocuk getiriyoruz ki” soruları ile karşı karşıya kalıyorum içimde. 2012 marduk sorunsalı ayrı tabii.. neyse bunlar derin konular şimdi polemikler başlar :=) ben kestim!!
Bir de şimdi buralar bir çeşit huzur evi düzeninde amma velakin okulların kapanması ile bir curcuna alıp gidecek sokaklarda. Bisikletli çocuklardan korunma, geceleri araba sesleri, sabahları insan sesleri. Elimde olsa Mayıs başı gelir okullar kapanmadan döner mis gibi dinlenirim burada o derece huzur dolu işte. Kalabalıklaştığı zaman başka bir tadı oluyor , tatsızmış gibi bahsetmeyeyim. Bu sene için tek endişem bu kalabalık çocuk gürühunda 2 senedir Erin’i gözüm gibi sakındığım abur cubur meselesi. Bu akşam üzeri 3-4 çocuk sahilde oturdular. Bizimki zaten arkadaş buldumu burada bırakmıyor peşini o eski “arkadaş istemem” modunu burada kapattı. Gittik ki yanlarına çocukların elinde cips paketleri!! E nasıl alacağım ben bu çocuğu şimdi?? E onlar yiyecek benimki istemeyecek mi ? e anlattım ya kötü onlar biliyor ama ya isterse ?? ki isteyeceğine eminim çünkü kendinden büyükleri model alıyor.. “hadi biz gidip pantolon giyelim beraber bende üşüdüm sonra geliriz ablaların yanına” cümlesiyle ilk cepheden başım dik çıktım peki ya sonra ne olacak ?? Burada teyzeler “valla kızım senden korkumuzdan bişi veremiyoruz çocuğa” gibi cümleler kuruyor. E be teyzeler ben birşey vermeyin demiyorum ki !! mesela kiraz verin,bir küçük dilim karpuz verin, fındık verin ceviz verin kayısı verin!! Şeker verecekseniz illa ki mis gibi süt var burada bir sütlaç kaynatın( bakın şeker var bunda ve hayır demiyorum) ya da limonata yapın en hakikisinden şimdi vişne geliyor bir vişne şurubu buzz gibi fena olmaz değil mi ??
Olma mı tüm bunlar?? Hatta tüm çocuklara bunları verin. Çocuklar sadece Bo.ni :bon, ç,kolata ile mi mutlu olurlar sizi severler? Bunları verirken o çok sevdiğiniz minik bedenlere zarar verirsiniz farkındasınız aslında değil mi ? benden korkmayın teyzeler verdiklerinizden korkun !!inanın bana.. sonra ben bunu böyle anlatınca “aa doğrusun kızım peki bundan sonra verecek şey buluruz anladık” diyorlar. İnşallah!! Sadece benim çocuğuma değil tüm çocuklara faydam olur diye ümid ediyorum ..
“kızım eskiden yoktu bulamazdık yiyemezdik şimdi var da yiyemiyor bu çocuk” diyorsunuz ya.. tüketim toplumuyuz dünyaca hemde. Ben en azından kendimde ve oğlumda bunu değiştirmeye çalışıyorum..bir kısım da çevremde..
Kimbilir neleri tükettik ki o kahverengi ahtapottan bozma denizanaları kıyılara vurdu bu sene.. düşündünüz mü?? Keşke hep “yok” kalsaydı bazı şeyler..
AAA evet ben esas METRO TURİZMden bahsedecektim. Alibeyköyden 18:45’te kalkacak İzmir arabasına ulaşabilmek için 16:30 da ofisi kapatıp 17:00’de Taksime geldiğim ama 17:15 ‘te servisle Esenlere gönderilip 19:30 arabasını orada 18:10dan itibaren beklediğim üstelik 19:30 da değil 20:10 da binebildiğim, Gelibolu’ya gelene kadar televizyonda gösterilen sadece silah sesi duyulan filmin kulaklık arkasında müzik olduğu halde beyin damarlarıma işlediğini 7. Kere iletmeme rağmen saat 22:30 olduğu halde “ama seyredenler var” saçmalığında cevap aldığım ( o zaman kulaklık koyun kardeşim ben uyumak istiyorum bu uyku saati taramalı tüfek dinleme değil!!) ve hala 23:00 sularında ışıkların yanık olduğunu hatırlattığımda “ama yolcu inip biniyor” cevabı ile belediye otobüsü gibi Keşan’a kadar geldiğim ve ancak yolumun bitmesine 1 saat kala Keşanda yolcu alımını kesip ışıkları kapasada tam arkamda haşur huşur kolilerle uğraşan 3 tane muavinin (1 otobüse 3 muavin !!bir tane olsa bilet daha da ucuz olur bence)sesleri eşliğinde delirmeden gece saat 01:00 de 4 saatlik yolu 17:00’den 01:00 kadar 8 saatte tamamlayarak cinnet noktasında Geliboluya geldim. Buradan o ukala gıcık muavinleri esefle kınuyor METRO şirketini buradan karaladığım için mutluluk duyuyorum. Link de veriyorum ayrıca bir şikayet mektubu yazamayacağım kendilerine. AA unutmadan bir de bilet almak için tüm gün telefonların açılmaması durumundan ofislerine kadar bir zahmet ufak bir ziyaret yapmak da vardı unutmuşum.. Eh tabii bu kadar ısrarla bilet alırsan başına geleceği budur Ayça diyeniniz varsa haklısınız..Harika şöförün kaçırdığı otogar kapısının 200 mt ilerisinde bilet almamış ama yer varsa diye bekleyen yolcuların bilet almayarak başka şirkete gitmeleri bir nebze içimi rahatlattı! Bu kadar sıkıcı bir yolculuktan sonra da gelip en derin uykusunda ki 6 gece 5 gündür görmediğim küçük sarı kafama sarılmak zaten hepsini unutturdu! Ama yazacağım demiştim.. yazdım!
Hemde galiba bu sefer ben biraz uzun yazdım :=)
Sevgiler Geliboludan..
Ek not: Internet olmayinca yazilan bu yazi iki gün eskidi. Havalar duzeldi, esinti harika! ama deniz cok dalgali olmasa bile denizanalarindan girmek gelmiyor içimden. Erin de inadını biraz kenara koydu. Bu denizanaları site sakinlerinin dediğine göre ( yeni gelenlerin) eskiden de arada uğruyorlar(mış). Bugün öğrendiğim bir haberle ki linkini verdim ölüsüne bile dokunmamak gerekiyormuş.. hadi bakalım hayırlısı :=)
Yorumlar (22)
banu :
10 Haziran 2009 | 15:30o deniz analarını görünce tüylerim diken diken oldu… deniz ile ilgili hiçbirşey ürkütmez beni… gece dalış yapmışlığım, köpekbalıkları ile yüzmüşlüğüm var ama bir o deniz anasına dayanamıyorum. Midem ağzıma geliyor. Ne yapıyoruz biz bu dünyaya 🙁
yeşim :
10 Haziran 2009 | 15:50ayçacım selam,
annemlerin yazlıkta bolayıra gelmeden askeriyenin hemen yanında ama sırf ben otomobilde dahil olmak üzere yazlıkçı trafiğine katlanamadığım için yıllardır gitmiyorum. Otobüste çektiğin eziyeti bi fiil yaşamış biri olarak seni allah kurtarmış diyorum:) aslında bu posta yorum yazma sebebim internetin olmadığı için geç okuyabileceğini tahmin ediyorum ama ntv’de (bizim kanalda) bu sabahın erken saatleri itibariyle kahverengi denizanaları ile ilgili halkı bilgilendirici programlar yapılıyor. Aman ayçacım sakın ha, değil canlısına , ölüsüne bile dokunmayın.
mümkünse denize falanda girmeyin. Allah korusun birşekilde herhangi bir temasınızda olursa mutlaka bir poliklinik ve dr. a görünün. Ne olur ne olmaz….
p.s. umarım tatilin çook güzel ve minimum inatla geçer. erinko’yu çok öperim.
Sevgiler,
yeşim
Nihan :
10 Haziran 2009 | 16:36Aman sakın dokunmayın o denizanalarına. Erin’i kesinlikle uzak tutun. Bu sabah Çanakkale ve Tekirdağ civarında bu denizanalarına rastlandığını son derece zehirli olduklarını, kazara dokunulması durumunda hemen hastaneye gidilmesi gerektiğini anlattılar. Hastaneye gidene kadar da denizanasının değdiği yerler sirke veya amonyakla temizlenmeli imiş. Yüz ve göz özellikle sakınılmalı imiş…
Gamze :
10 Haziran 2009 | 20:192 saat 15 dk.lık İstanbul-Edirne yolunu 6 saatte almıştım bir keresinde. Kesinlikle ama kesinlikle uzak durulması gereken bir firma.
Bu arada, Erin gittikçe daha şeker bir çocuk oluyor. Yapay değil de doğal olarak aldığı şekerlerden olsa gerek 🙂
Sevgiler.
berna :
10 Haziran 2009 | 20:58Sana ve Erin e güzel tatiller diliyorum umarım tüm senenin stresini sahilde denize salar gelirsiniz..bu arada neden bizim gibi insanlar karşılamıyor die çok hayıflanıyorum..bende çocuguma aburcubur yedirmediğim için insanlarca garipsenen biriyim ve tek düşüncem ilerde çocuğumu böyle insanlardan bu zihniyetten nasıl korurum..Çünkü insanlar sırf çocuk yesin kilo alsın die ellerine çikolata tutuşturuyor hatta bunu gururla anlatan doktor çocukları bile var ne yazık ki..”Çocuk bu cikolata yesin tabi” diyen öyle çok zihniyet varki hatta ”gel annen duymasın”diyerek gizlice çocuga abur cubur vererek ona zararlı birşeyi teşvik etmekle kalmayıp annesinden gizli iş çevirten anneanneler ve babaanneler bilee varr 🙁
Banu :
11 Haziran 2009 | 06:02Afferin Erin’e, ne iyi yapmışta denize girmek istememiş. Lakin bu resmini gösterdiğiniz (belgesel kıvamındaki) deniz analarının çok tehlikeli olduğu bilimum yerel ve ulusal medya organlarında üzerine vurgular yapılarak haberleri yapılıyor. aman ha etrafınızda kimler varsa onlnarı da uyarın çok dikkatli olsunlar.
berna :
11 Haziran 2009 | 12:24denizanası zehirli diye tv de uyarı yapılanlara benziyor.
zuhal :
11 Haziran 2009 | 13:36Ayca merhaba,
iyi tatilller… Erin seni göremedigi ve özledigi icin inatlasiyor bir cesit yansitma bu… maalesef benim oglum da diger insanlara asla yapmadigi seyleri bana yapiyor ve gerginlik yasiyoruz bu yuzden…
abur cubur isine gelince ben de ayni seyi dusunuyorum…bakicimiza bakkaldan illaki seker cips almak gerekmiyor ki kutu süt de alabilirsiniz , paket cerez de olabilir dedigimde aaa benim aklima hic gelmedi bak öyle bir sey demisti 🙂 evde sürekli böyle seyler bulunduruyoruz bak ne guzel bunlar diye… cok nadiren gizli sakli verilenler de olmuyor degil… gercekten nesil farki var bu konularda ..kendinize iyi bakin
songül :
11 Haziran 2009 | 15:42sizden yaz dolu haberler almak ne güzeeeel.
ne kadar tatlı bir küçük adamcık oluyor erin.
ayrıca tarifler için tşkler, harika görünüyorlar ilk fırsatta (bu akşam) bi yaz havası bi tatil havası olsun diye yapacağım 🙂
öptüm sizi,
songül
AyçA :
11 Haziran 2009 | 16:58Denizanalarına dokunmuyoruz :=) bu haberi bilmeden de dokunmuyorduk “babamız hariç” kendisi eline alıp denizden sahile bir tanesini attı ben haberi söylediğimde ise “aa elimdeki çıbanlar ondanmıymışşş??” diye de dalga geçti!! sanırım hızşla ve tepesinden tuttuğu için sorun olmadı :=) neyse biz dokunmuyoruz.
Aburcubur konusunda uzaylı gibi olmaya devam edeceğim. Daha bu sabah “dede”lerden biri bir paket fıstıklı çikolata tutturdu elimize!! bende alıp “teşekkür”ettim . erin bu ne dedi.. bende “bu bir çikolata ama biz yemiyoruz bunu” dedim. Bilmediği için” dedeye verelim o zaman” dedi..”tamam verelim biz karpuz yiyelim” dedim, allahın sıcağında fıstıklı çikolata yerine ince bir dilim soğuk karpuz neden verilmez ki ? aklına gelmiyor insanların gerçekten.. ve elden birşey gelmiyor almak zorunda kalıyorum!!
Neyse bu konu çook uzun.. elbet birgün tosyalacağım biryerlede
Kurabiyeleri dun bir bardak fındık yerine yarım bardak cig badem ve yarım bardak fındık ile yaptım.. harika oldu ek bilgi geçtim posta da yazayım :=)
Asli :
12 Haziran 2009 | 11:08Ayçacım, fındıklıları yaparken ve yerken kulaklarımı çınlattığını umarım : ))
Bu çok sevdiğin bir yerin,(denizin, kumsalın ya da başka yerin…)kirlenmesi benim de başıma geldi. Biz İzmirliyiz biliyosun ve Seferihisarın Akarca koylarından birinde bi yazlığımız vardı. İlk gün görmeye gittiğimizde denizine ve plajına ailecek aşık olmuştuk, buz gibi bir suyu, yassı orta boy taşlı bir denizi ve plajı vardı. Doğal sıcak taş masajı gibi bir plaj düşün, yürürken ayaklarına tatlı talı masaj gidiklama arası bişeyler olurdu. 6 sene gerçekten keyfini sürdük. 7.sene Nisanda temizliğe gittiğimizde, sahile bi indik, deniz hafif bulanık… Yağmurdan sonra diyedir falan dedi babam ama kafası karıştı , sahil boyunca bi kayboldu, 2 saat sonra geldi, dedi ki bizim koya bi dere akıyor ve çok kötü kokuyor! O hafta araştırınca anladık ki Seferihisar ilçesinin tüm pis su atığını kurumuş 4 adet ırmak yatağına vermişler. Belediye “aaa o ırmak yataklarında kalır diye düşünmüştük (!) denize kadar ulaşmışmı? Zaten Haziran sonuna kesin kurur, merak etmeyin” diye rahatlatmıştı bizi !!!! takip eden 3 yıl boyunca yapılmadık mücadele kalmadı, yazsam kitap olur. 3 yılın sonunda bu rezalet durdurulabildi ama benim kışın rüyama giren şıkır şıkır taşlı deniz tabanı yosun ve kahverengi bir tabaka ile kaplandı. Plajda kirli sularla yağlı gri-kahve bir hale geldi. Yalın ayak basılamaz hale geldi. İnan şimdi yazarken gözlerim doluyor çünkü bu öyle bir kayıp ki dünya üzerinde bana ayrılmış cennet gibi gelirdi orası bana ve tam anlamıyla bitti, öldü. Ben inanamadım, olup bitene ama neden inanmıycaksın, bu ve benzerlerini bütün dünya ya hergün yapıyoruz. Biz bi daha gitmedik ama hala orda evi olan arkadaşlarım hiçbir (!) düzelme olmadığını, 3 sene boyunca oluşan hasarın belki onlarca yılda temizlenebileceğini anlatıyor.
Neyse, sizi özledik ama Erin yaz sonuna kadar Gelibolunun özgür villy’si anlaşılan : )) Keyfini çıkarın, öptüm
Seren :
12 Haziran 2009 | 15:26Abur cubur konusu Hollanda’da feci durumda. Herkes bayiliyor, kucucuk cocuklari bilumum seker,cikolata,patates kizartmasi vs ile beslemeye. Ne yarari varsa? Ben de Boris’e bir sey verdirtmiyorum. Bakalim ne kadar zamana kadar buna devam ettirebilecegim?
Bu arada, denizanasiyla ilgili, bugunku Milliyet’te de bir yazi vardi.Zehirli olduklari ve de tatilcilerin cok dikkat etmeleri gerektigi yaziyordu.
Dilcu :
13 Haziran 2009 | 13:31Aklınızda bulunsun : 2007 yazında ben hamileyken Büyükada Aya Nikola otele gitmiştik ( otelle ilgili yorum bile yapmayacağım çünkü rezalet ) taa o zamanlar o bahsettiğin yaratık denizanaları gayet dolanıyorlardı etrafta… Ben denize ayağımı bile sokamamıştım…
AyçA :
13 Haziran 2009 | 22:27Aslı çınlattım da yazdım da çinlattığımı :=) hitim benim bu kurabiyeler bak bademli de dene harika oluyor 😉
Seren ben en son noktasına kadar devam ettireceğim.. nasılda büyünce bir yerlere gittiğinde cipsleri götürecek :=)) sadece hayat tarzı olmasın diye çaba bendeki ..:=)
Dilcu görünce insan giresi kaçıyor denize o kadar büyük ve korkunçlar ki !!
deniz :
14 Haziran 2009 | 12:36Desenize bu sene Gelibolu’da denize giremeyeceğiz.Erin’in denize girmek istememesi büyük şans.
Abur cubur konusunda çok haklısın ama bir yere kadar engelleyebiliriz,o zamana kadar savaşmaya devam.İyi dinlenmeler…
esra :
19 Haziran 2009 | 14:32merhaba ayca
iki hafta sonra bizde lapseki tarafinda olacagiz.. denizanasi konusunda endşiselendim simdi..ama okurken cok heveslendim, tatil moduna gectim..ne uzeldir simdi oralar dşye ic gecirdim..
metro ile yolculuk yapmis ve turlu rezillikler yasamis kisiyim, ailece.. artik tercih etmiyoruz.. degismiyorlar malesef..truvayi tavsiye ederim..
sevgiler
AyçA :
19 Haziran 2009 | 20:48Esra iyi tatiller o zaman sanırım şimdi yok denizanaları gitmişler..
Eda Elvan neresi ??:))) ben merkezde bir tek dondurma yediğimiz yeri biliyorum bir de iskeleye yakın olan çocuk parkını 😛
eda :
19 Haziran 2009 | 18:31Gelibolu’da yazlık mı var?Yoksa anneanne evi mi?
Ben Gelibolu’ya bayılıyorum.Elvan da çay içmişliğin vardır mutlaka.
sevgiler
eda :
20 Haziran 2009 | 13:36Aaaaaaaaaa:) Biz ordayken tek kayda değer pastanesiydi.
Osmar diye bilinen ilginç isimli marketin hemen üstü.
Ah ahhhhhh, salı pazarındaki köşe başındaki çocuk giysileri satan bi tezgah vardı.Süper kıyafetler almışdım oğluma,öneririm.
AyçA :
20 Haziran 2009 | 20:25Eda oradan bende almıştım am abu sene pazar değişmiş ve o köşedeki adam yok 🙁 bulamadım ben ya da bulursan haberdar et beni yaz sonu yine gideceğim çünkü..
:)elvana bakıcam 🙂
AyçA :
24 Haziran 2009 | 13:23Eda salı pazarındaki tezgahı buldum :=) aynı eski yerinden pazara gir sağa dön devam et solda 100mt sonra görebilirsin.. eskizi gibi zara falan getirmiyormuş ama H&M pantolonlar ile cikoby diye bir markanın bolca kıyafetleirni satıyor.. eski bir dostu bulmuş gibi oldum :=)) biraz fiyatlarını arttırmış ama güzel şeyler var özellikle kızlara 😉
sevgiler
eda :
27 Haziran 2009 | 12:21ah orda olsam hemen giderdim…
bız suan Ankaradayız,1 sene daha en azından.Bu sene gelmeyi planlamışdım ama olmadı.Seneye artık.
Elvan çok uyduruk bı pastaneydi.Umarım yenileri açılmışdır.
Bişey itiraf ediyim mi?:)pazarda ki o amcadan kız elbiseleri almışdım.dayanamamışdım:)kime giydireceksem:)