1

2017 Biterken

Merhaba!

Ne yoğun bir 2017 geçti hatta 2016, 2015! Bir yere kök salmak ( belki de salamamak) üzerine kurgulanmış karmam ve ben!

Her sene “WISH LİST” yazıları yazan ben bu sene bir duruyorum.

1 sene ara verdikten sonra 2017 dilekleri yazıma hoşgeldin! Geçen sene ne dilemişim diye bakarken bu meseleyi 2015’te bitirdiğimi fark ettim.
“Bu sene listem yok. Biraz yorgun ve boş bitiriyorum bu seneyi. Havası alınmış bir top gibiyim biraz da nine gibi hissediyorum.”  Diyerek yazıyı yazmışım. Sonra 2016 biterken humus tarifi vermeye niyet edip ” BEN BU GEMİDEN MUTLU İNECEĞİM” demişim.

Bu sene de bir listem yok. Hayatın ben planlar yaparken arkadan işler çeviren olduğunu öğreneli bir süre oluyor lakin. Koca bir senenin muhasebesini yapmak kalıyor elimde. 2017 ‘de neler yaptığıma bakarsak aslında büyük işler sandığım yine de arpa boyu yol aldığım günler geçmiş. Daha sakinlik ve dinginlik var içimde belki de durgunluk. “İnsan değişmez farkına varır sadece” cümlesini deneyimliyorum. Değiştiğimi düşündüğüm şu son 2 senede aslında değişmediğimi ancak daha çok farkında olduğumu “fark ediyorum” bu muhasebeler içinde bu da daha rahat nefes alıp vermeyi sağlıyor. Sonra öğrenmeye çalıştığım bir başka cümle daha var ” Hiçbir şey için ne erken üzül ne erken sevin!” Herşey bir sebepten oluyor ve izleme halinde kalma hissi çok güzel.
Geçmiş senelerdeki “wish list” lerimdeki maddeler gerçekleşmiş bir bakıma. O çok istediğim Interrail’i yapabilmişim misal. Eskiden çok hayıflanırdım gençken yapmadığım için bunu oysa yanımdaki gençle bu yolculuğu yapmak paha biçilemezdi. Her zaman tekrarlıyorum planladığımızın dışında gerçekleşti bu yolculuk diye ama şimdi dönüp baktığımda olması gereken en mükemmel haliyle oldu diye düşünüyorum. Eğer bu şekliyle olmasaydı İstanbul’dan ayrılma planı bu şekilde işlemeyecekti.

Evet bu sene İstanbul’u terk ettik! Sonunda. Bu da “wish list” arasındaydı. Ben ise arasında deresinde terk ettim esasen. Erin Bozcaada’da okula başladı biliyorsun ama ben İstanbul’da canım hocamın yoga hocalık eğitimi asistanlığını yapmayı ve eğitimime devam etmeyi istediğim için sıklıkla İstanbul’a gidip geliyorum bu da henüz benim tamamıyla bu adaya köklenmemi biraz bekletiyor.

Bu sabah yeni bir yıla adım atmaya 3 gün kala fırtınalı bir havada karavandaki masama oturmuş klavyenin tuşlarına basıyorum ve neler yazılması gerektiğine ulaşamıyorum içimde. Soruyorsun ya bana “nasıl İstanbul’dan gitmek?”, ” Adada sıkılmıyor musun?”, ” Okul nasıl?”, ” Erin nasıl?”, “Ne iş yapıyorsunuz?”, ” Nasıl para kazanıyorsunuz?”, ” Sessizlik sıkıcı değil mi ?”, “Fotoğraf çekmeyi bıraktın mı?” v.b..
Ben bunların kelimelerine henüz ulaşamıyorum, yazamıyorum. Bir yerden geçmek, vaz geçmek, esip geçmek, her nasıl geçmek ise kolay değil canımın içi. Bıraktığın yerle bağların zayıflıyor geldiğin yerle olmayan bağları kurmaya çalışmak hele ki 40 seneden sonra temkinli olmaktan biraz zorluyor.  Sessizlik zira sıkıcı değil bunu cevaplayabilirim. Elimde tığ işim oturduğum yerde bir film izlemek hayalim vardı uzunca süredir tam da bunu yapabildiğim bir yerdeyim.
Ve hayır can parçam fotoğraf çekmeyi bırakmadım! Benim yolum yoga ve fotoğraf. Bir yerlerinde durmazsam eksik yaşarım. İstanbul’a gidip geldiğim dönemlerde çalışıyorum. Fotoğraf çekimi de yapıyorum yoga dersi de veriyorum hatta adada da ders veriyorum ve hatta çekimler de yapıyorum denk geldiğinde sadece ritmi biraz yavaşladı. Yavaşlamak ise iyi geldi.


Sanma ki çok kolay bir geçiş süreci bu. Evet ada ne harika bir yer! Güzelliklerinden bahsedelim değil mi?
Sabahları koylarda uzun yürüyüşler yapabildiğin, bahçeden topladığın pazılar ile dolmalar sarabildiğin, insanların günaydın dediği sabahlara uyandığın, okula gitmek için 5 dakika önce evden çıkmanın yeterli olduğu, çarşambanın geldiğini kurulan pazardan anladığın ve o gün kahve içmek için bir yerlerde park etmiş insanların arasına sohbete karıştığın, saatin 3 olduğunu okuldan alınan çocuğun ile fark ettiğin, elektrik kesildiğinde sobanın üstünde çorbanı pişirebildiğin hatta gün boyu elma çayının hazır olması, şiddetli bir fırtınadan sonra gelen sessizliği gerçekten sessizliği duyabildiğin, her fırtınanın sonunun dinginlik olduğunu algılayabildiğin, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken kocaman bir gökkuşağını kucaklayabildiğin, ektiğin tohumun filizlenmesini seyredebildiğin, çatına yuva yapmış arıların kiralarını ödemek olduğunu düşündüğün bal ile karşılaştığında göz yaşlarına bulandığın tatlı bir hayat burası. Hayata teşekkür etmekten başka ne kalıyor geriye? Zorlukları olmadığını düşünme lakin! Bunları yazmak istemiyorum çok değerli hocamın dediği gibi:

“Olanın içinde güzeli görmek,
Dikkatini olumlu hislere yönlendirmek,,
Sahip olduklarının kıymetini hatırlamak,
Dertlerini düşünüp durmak yerine kaynak ve hayallere odaklanmak,
En sıradan günün içinde bile hayattta olduğun için sevinçle gülümsemek”
tercihimi kullanıyorum.

Şimdi yeni yıl dileklerine tekrar dokunacak olursak; bir dileğim yok ama hayallerim var.
Lavantalar dikmek istiyorum, üzerine büyük resimler çizmiyorum sadece şimdilik dikmek ve büyümelerini seyretmek istiyorum. Erin’le birlikte bisiklet projeleri üretmek şimdilerde hayalim.
En önemli hayalim tüm bunları yapabilmek için akıl ve beden sağlığımızın yerinde olması çünkü gerisi teferruat.

Çünkü gerisi hayatın işi!

ve her sene olduğu gibi 

sağlık.. sağlık ..sağlık..

huzur..huzur.. huzur..

aşk.. aşk.. aşk

para..para..para..

ve ve

senin de “keşke” dediğin tüm güzelliklerin yanında olmasını diliyorum.

Paylaş :=)

Comment(1)

  1. Yanıtla
    nazlı kara says:

    Yüreğine kalbinin gücüne sağlık ayça hocam. Kalemine kuvvet vesselam ne güzel dökülmüş duygular … bulduğum her fırsatda tüm yazılarını okuycam 😘

Post a comment