Yazın başından beri tatil, deniz, kum, güneş fotoğrafları görmekten şiştiğimden mi, arada küçük bir iki gün fırsatı bulduğumdan mı, kendimle kalmak istediğimden mi, “bu yaz bronzlaşmak” arzumdan mı bilemedim ancak geçen hafta sonu küçük bir kaçış planı yaparak son zamanlarda ” aa canımm orası da pek moda oldu bu aralar” denilen benimse posta kutuma düşen bir mail ile haberdar olduğum Thassos adasına gittim, geldim, hayata keskin dönüşümü yaptım bile! Dönüş derken ancak gitmeden önceki kafayla değil yanlış anlama; sadece 2 gün kalıp 2 hafta yatmışım edasıyla, seke seke koşarak, tek ayak üstünde zıplayarak hatta daha da ileri taşıyayım sadece içindeki kız çocuğu değil dışındaki de dans ede ede geri döndüm.
Ha diyeceksin alt tarafı 2 gün ne abartıyorsun ??
Öyle değil!
Hayatımda en son ne zaman bir tura katılıp tatil yaptım bilmiyorum muhtemelen üniversite bittiğinde 4-5 arkadaş gittiğimiz tatil bir turlaydı.Sevmem turları, gruba uymak zorundasın, rehber diye birşey var o nereye götürürse orada yersin hatta turistik olmasından kötü yersin çok ödersin v.s v.s.. tercih etmem ama bu sefer başka bir yol bulamadım kendime, atladığım gibi bir turun otobüsüne Yunanistan’a doğru yol aldım. Yunanistan dendiğine de bakma 5-6 saatte oradasın zaten, Bozcaaada’ya gitmekten daha kolay. Akşam bindik otobüse sabah hoopp adadayız!
Otobüse biner binmez önümdeki sevimli hanım ” siz de mi yalnızsınız?”, “sever misiniz yalnız seyahat etmeyi?” gibi sorulara başlayınca terler dökmeye başladım! “Evet severim, ailemle daha çok severim ama bazen yanlız olmak isterim o yüzden izniniz olursa yalnız devam edeceğim” diye cevap vermeyi çok istesem de kısa ve net cevaplar ile uzaklaşıp yolculuğum boyunca okumayı hayal ettiğim kitabın sayfalarına gömdüm kendimi. En büyük şansım ise tek olduğum için yan koltuğun boş olmasıydı! Sırtıma taktığım, içine iki kitap, bir bikini, bir havlu, bir yedek tshirt, kişisel bir kaç malzeme ile eenn eski fotoğraf makinemi koyduğum çantamı yan koltuğa yastık olarak kullanmak üzere yerleştirip,üzerime otobüsün klimasından hasta olmamak için bir şal örtüp yol boyu rahat bir şekilde uyumayı sağladım.
Tatil boyunca belirli aralıklar ile rehberin” anastasia da durup çay içeceğiz, kavala kurabiyesini de orada alırsınız” diye sürekli kafamıza kazıdığı, kasadaki sahibinin Türkçe konuştuğu, adadan önceki son, adadan sonraki ilk durakta kahvaltı etmek için durduk! Sinirlerimi bozmamak adına tüm devrelerimi kapattığım için bir dilim beyaz peynir, 2-3 zeytin, paket bal, tereyağ ve içi yeşillenmiş buz gibi yumurtadan oluşan kahvaltı tabağına 6 € vermek pek dokunmadı. Bir zeytinyağı bularak hepsini şenlendirdim: en güzel yemek açken yenendir! Bir de çay vardı zaten daha ne olsun! Gülümse!
Kavala’ya gelmeden Keramoti limanından Thassos’a vapur var. Daha kısa ve daha ucuz bir geçiş yoluymuş. 35-40 dakikada adaya iniş yapılıyor zaten. Adaya inince turun belirlediği plaja gittik öncelikle. Limandan çıkınca yürüme mesafesi ile 10. dklık bir yolu var. Plajın adı Tarsanas. İçinde restorant, günlük kullanım için bar, konaklamak için odalar ve sahil boyu sezlonglar var.
Plajların hiç birinde şezlonga uzandığınızda başınıza biri elinde biletle gelip bir ücret talep etmiyor. Sadece plajın arkasındaki tesisten bir içecek ister msiniz diye soruyorlar e zaten o sıcakta insan bir şeyler içiyor. Nefis frappemi alıp tüllerin arasındaki şezlonga uzanıp birkaç saat kadar öylece denizi seyrettiğim, arada uyuklayıp gözlerimi açma eylemleri arasında bir kaç satır kitap okuduğum doğrudur lakin sabit kalamayan biriyim elbette! 20 dakika kadar (sanırım) şerbet gibi suyun içinde deniz banyosunu yaptıktan sonra gün burada böyle geçmez diyerek sırtıma çantamı attığım gibi dolanmaya başladım. Önce hemen sahilden 20metre ilerledim ki küçük bir seramik dükkanı ile karşılaştım, içine çekiyor zaten insanı! Sahibi Costis, beyazlamış saçları, yanık teni ile oldukça sohbeti seven biri; hem yaptığı işleri hem fırınını hem tüm atölyeyi didik didik gezdirdi ve bende tabii kendime küçük bir hediye alarak çıktım oradan.
Yolumu olduğumuz plajın yönünde sağda deniz solda orman olacka şekilde yürüyerek devam ettirmeye karar verdim zaten başka bir karar verme şansım da yoktu. Araba kiralamak istemedim motoru da ben kullanamıyorum en iyi araç ayaklarım diyerek beni götürebildikleri yere kadar götüreceklerine güvenip gaza bastım. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra başka bir koya geldim: Nisteri plajı. Yine aynı şekilde istediğin şezlonga uzanıp, denize girip sonra da çıkıp devam edebiliyorsun ama tesis tam arkada mevcut. Bir denize girme ve biraz kitap okuma süresince kalıp bir sonraki koya olan merakıma yenildiğim için tekrar yola koyuldum.
Bu sefer biraz daha yokuş yukarı ve uzun bir yol yürüdüm arada böğürtlenlere daldım ancak yürüyerek gidebileceğim mesafeler içerisindeki en güzel plaja gelmiş olduğumu aşağıya inince fark ettim. La Scala plajı! Aynen şuradan izleyin.
Yine yüzdüm, kitap okudum, müzik zaten nefisti çalan arada uykuya dalmışım sonunda 5 te buluşma noktasında olabilmek için kalkmam gerektiğini fark edip yola koyuldum.
Yol boyunca tenime çarpan yağmur damlalarından kaçmadım hatta oturdum bir kenara göğe baktım! Gökkuşağı da çıksın artık tam olsun ben buradan çatlayarak döneyim diye düşündüm. Gökkuşağı çıkmadı! Hayıflandım biraz, yağmur, güneş derken eksik kaldı gibi geldi. Peşin hükümlü olmamak gerekiyormuş: gökkuşağını gökte aramak da nesiymiş ki ? Sabah geldiğimiz plaja girerken içeriden gelen müzik sesi de gökkuşağı olabilirmiş!
Günü adada tamamladıktan sonra otele yerleşmek ve yemek yiyebilmek için Kavalaya doğru yola çıktık! Vapurda uzandım göğe baktım yine , bulutların arasından yol gösteren ışığı takip ettim inene kadar! Kendi içimden geçmeyi öğrenmeye çalıştığım son yıllarda ve hatta günlerde rehberlik ettikleri için teşekkür ettim!
Adada başka hangi koylar var, nerede kalınır, nerede yenilir ( adada birşey yemediğimi fark ettim yazarken ! sadece frappe ile geçirmişim günü! ), çocukla gidlir mi gibi soruların cevabı yok bu yazıda. Ah pardon çocukla gidilir mi ? neden gilmesin çocuğun nesi eksik, çocukla her yere gidilir zaten. Önemli olan çocukla gittiğinde sen ne yaşıyorsun?? çocuk uyum sağlar her yere! Bunu düşünmek gerek! Çocuklu aile de doluydu zaten ada.
Nefis Saganaki, tsipouro ve Kavala ikinci bölümde. İtalya yazıları gibi olmayacak söz! Onları da tamamlayacağım !
Comments(6)
beste says:
26 Temmuz 2014 at 16:46Canımsın 🙂
Ayça Oğuş says:
26 Temmuz 2014 at 18:06:=)) sen de canımsın :=)
nurdan gençtürk says:
26 Temmuz 2014 at 17:42ohhhh ne iyi etmişsin. Yazın, fotoğrafların ve videodaki müzik bile iyi geldi bana. Bir de gitsem hem de yalnız, kim bilir nasıl dönerim? 🙂
Ayça Oğuş says:
26 Temmuz 2014 at 18:06nefis dönersin :=)
sinem says:
1 Eylül 2014 at 17:36pekii lesvos nasıldı. orayı da yazar mısınız? ben de meyi düşünüyorum. yol gösterir yazdıklarınız.
sevgiyle kalın
Ayça Oğuş says:
1 Eylül 2014 at 20:07ah muhteşem di .. yazıp yazmama konusunda kararsızım :=) gideceğin zaman mail atarsan info@aycaogus.com bilgi veririm :=)