Tijen İnaltog– Mevsimlerle gelen lezzet kitabından alıntıdır.
“Kakao kullandığımız her yerde kakaonun yerini alabilecek olan yaklaşık %80’i karbonhidrattır ve bunun yarısı da doğal bir şeker formundadır.Keçiboynuzu protein, B vitamini , kalsiyum, potasyum, magnezyum, demir, manganez, krom, bakır içerir. Keçiboynuzunun besleyiciliğine ve içerdiği vitaminlere karşın kakao, oksalit asit ve tanin dışında kafein,teobromin ve teofilin içerir ki bu maddeler kahve,çay ve kolalı içeceklerde de bulunur.Kafein bilindiği gibi kalp çarpıntısı,baş dönmesi, yorgunluk, ellerin titremesi gibi etkilerin dışında bazı insanlarda baş ağrısına ve gerginliğe sebep olmaktadır. Kafein içeren maddelerin bazı kanser türleri ve kadınlarda görülen göğüs kistlerinin oluşumunda da etkisi olduğu bilinmektedir.
Kakao çoğumuzun severek yediği çikolatanın temel maddesidir. Kakaonun acımsı tadı nedeniyle çikolatanın içine bir çok kimyasal madde ve oldukça çok miktarda rafine şeker konur. Ayrıca kakaonun içindeki doymamış yağ oranı keçiboynuzunun tam 60 katıdır. keçiboynuzunda tekli ve çoklu doymamış yağ oranı yokken 100gr kakaonun 34.8 gramı tekli doymamış ve 3 gramı çoklu doymamış yağdır. Bu da keçiboynuzunu kakaodan çok daha yararlı bi rbesin maddesi yapıyor.
doğal ürün dükkanlarında bulabileceğiniz keçiboynuzu tozunu kakao kullandığınız bütün tarfilerde kakao yerine kullanabilirsiniz.”
Comments(10)
kiraz says:
5 Aralık 2008 at 14:17Hiç bilmiyordum bunu.
Senin bir kaç yazında denk gelmiştim ancak bu kadar faydalı olduğunu hiç tahmin etmemiştim.
Bir şey daha öğrendik 🙂
Teşekkürler Ayça…
Elif TEPE says:
5 Aralık 2008 at 14:28Ayça’cım ben de çocuklara her sabah 1’er fincan çayını içiriyorum keçiboynuzunun.. özellikle öksürük için koruyucu.. çok faydasını gördüm..
Nilgun says:
5 Aralık 2008 at 16:06arkadaşlar bana da keçiboynuzu gönderdiler ama kızıma nasıl yedirecem-içirecem bilemedim. ne yapmalı nasıl yapmalı?
AyçA says:
5 Aralık 2008 at 16:18Şimdi bu yukarıda bahsettiğim pekmezi ya da kendisi değil Çekirdeklerinden ayrılıp meyvesi kavrularak özel değirmenlerde öğütülerek elde edilen tozu.. pekmezi de kendiside pek çok değişik konuda faydalı pek tabii, ben kakaoya alternatif olarak kullanıyorum keklerde falan.. ya da mesela sütü kakao ya da nesquick ile içen bir çocuk için iyi bir alternatif diye düşünüyorum
Keçiboynuzunu bence henüz küçük bir çocuk kolay yiyemez üstelik çekirdekleri çok küçük..ama ben bayıla bayıla kemiriyorum 😉 Nilgün bence verirsen bile çekirdeklerini çıkart çünkü fark etmeden yutabilir ..
Bu arada çekirdekleri ile ilgili ek bir bilgi ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti :
Yunanca’da keration, İngilizce’de carob, Arapça’da ise kırrat olarak anılır. Keçiboynuzu tohumu yüzyıllar boyunca elmas ölçmek için kullanılmış, elmaslar keçiboynuzu tohumu ile tartılarak satılmıştır. Bu yüzden, kırat ya da karat denilen ölçüye adını vermiştir. Prof.Dr. Aydın Akkaya konuyu şöyle açıklıyor:
“Keçiboynuzu çekirdeği, doğada ağırlığı değişmeyen bir tohumdur. Bütün tohumlu bitkilerden yalnız keçiboynuzu uzun süre suda bekletildikten sonra filiz verebilir. Bu hem çok kuruduğu ve meyvesinden çıktıktan sonra son ve sabit ağırlığını aldığı için, hem de içine su alma olasılığı çok az ve çok uzun zamana bağlı olduğu içindir. Bu nedenle Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır. Dört tanesi bir dirhem eder. Dirhem, değişmekle birlikte 3 gr. ağırlığı temsil etmektedir. Satıcı iki dirhemlik (8 çekirdek) bir şey satarken lütfedip 1 çekirdek fazla tartarsa bu, malı alanın itibarını gösterir. Olağandan fazla giyinen, süslenen vb. kişilere iki dirhem bir çekirdek denmesi bundan kaynaklanmaktadır.”
Zeynos says:
5 Aralık 2008 at 17:06Ayca merhaba,
Bugun ilk defa yorum yazdim sana ama yorumum uctu gonderirken 🙁 Halbuki ilk defa yazmistim..Neyse, kisaca yeniden yazayim.
Keciboynuzunu ben de yakin zamanda kesfettim. Dogal urunler satan bir dukkanda keciboynuzu ezmesi buldum. Findik ezmesi ile karisik satilani da var. Iste o tam nutellamsi bir tada sahip. Sabah kahvaltisinda sicak ekmege surulebilir. Tahil karisimina seker yerine koyulabilir. Denemeye deger!
Tozunu kahve yerine icenler var. Akciger kanserine olan faydalarindan dolayi ozellikle sigara icenler icin cok faydali bir icecek.
Bu arada, yazinda doymus ve doymamislarin yeri karismis sanirim. Faydali olan doymamis, zararli olan doymus.
Sevgiler,
Zeynep (blog adi Zeynos 🙂
Zeynos says:
5 Aralık 2008 at 17:09Ps Italyancasi carruba ama burada gercekten cok az biliniyor. Ben de ancak bio markette bulabildim zaten 🙂
songul says:
5 Aralık 2008 at 17:23harika, peki şimdi bakkal amca da bulamiyacağımıza göre tam olarak hangi adreste bulunur…
bu arada kakaoda alüminyüm de bulunur ve alzheimerin temel nedeni beyinde biriken alüminyüm…
okuyanda bunlar uzaydan geliyor herhalde der, sanki yaz boyu çikolatali dondurma vs yememişiz gibi. psikopat olduk. takıntı yapmıyorum elimden geldiği kadar sağlıklı besliyorum ama arada ağzına çay şekeri kaçırıp atarsa da “vay helal bu sefer kaçırdın afiyetle ye bakalım” deyip geçiyorum. bu yaştaki damak zevki bence de önemli ama haksızlık etmemek gerek yani afiyetle brokoli, prasa, ıspanak yiyen adama arada çikolata yada 1 adet küpcük şeker verilebilir.
işin garibi bu adam pudingi hiç sevmedi… halbukide benden çıktı!
AyçA says:
5 Aralık 2008 at 17:44Songül aktarlada bulabileceğin gibi marketlede kahve paketlerinin yanında paket olarak bulunuyor ..
çay şekeri mi ??:) şaka yapıyor olmalısın..
çikolata yemesinin arada bir zararı yok evet ama bitter olması öneriliyor ok buna da evet ama şeker ??
Şeker yani işlenmiş şeker kullanımıyla beraber insanlık tarihinin hastalıklarının başladığını biliyor musun ??
Herkes tabii kendi tercihini yapacaktır ama benim tercihim öncelikle kendime şekeri kullanmamak sonralıkla Erin’e böyle bir alışkanlık kazandırmamak.. hedefime ulaşabilirim diye düşünüyorum .. bu konuda katıyım ben biraz özelilkle ailede diyabet olması dolayısı ile.. aslında diyabet şeker yemekten kaynaklanmıyor evet ama yine de dikkat, ancak bu hiç şeker kullanmadığım anlamına gelmesin fakat mümkün mertebe meyva şekeri ya da pekmez ya da bal gibi ( ki o da bildiğim yerden aldığım bal çünkü piyasadakilerin çoğu şeker!!!) kullanmayı tercih ediyorum normal şeker kullanacaksam da esmer şeker ama yine de çok içim rahat değil bu konuda..
Bu arada biz yaz boyu hiç çikolatalı dondurma yemedik :)) mümkünse sade olanını tercih ediyorum hatta bu sebeple bu yaz için dondurma makinesi almayı planlıyorum hatta daha basiti tup.per.ware dondurma kaplarından aldım içine meyva suyu yapıp koyuyorum donuyorlar sonra çubuğu ile beraber dondurma gibi yeniyor 🙂 hatta bunu meyva suyu ve yogurt ile renklendirebilirsin bile 😉
Şeker ile ilgili geçenlerde gelen bir maili paylaşmak istiyorum, başındaki sağdaki fotoğraf mailde de yoktu :
Sağda görülen fotograf 20.000 yıl önce yaşamış insana aittir. Dişleri bunca yıl toprak altında korunmuş. Belli ki yaşarken dişlerine iyi bakmış.
Kimbilir ? Gerçek olan şu ki; 20.000 yıl sağlam bir biçimde korunabilen bu dişler günümüz gıdalarına ne yazık ki 10 yıl dayanamazdı.
Siz diş hekimine giden bir aslan gördünüz mü ? İç hastalıkları uzmanına mide ağrısı nedeniyle giden bir fil ? Göremezsiniz. Çünkü onlar doğal ortamlarında yaşıyor. Tabiatın süper marketi yok. Doğada ne bulurlarsa onu yiyorlar. Tıpkı 20.000 yıl önce olduğu gibi.
İlk şeker, şeker kamışından 600 yıl önce elde edilmiş. Saf rafine şeker 200 yıldır dünyada. Yaygınlaşması ise 2.dünya savaşı sonrasına rastlıyor.
İnsan bünyesi binlerce yıl doğada normal halde bulunan gıdalarla sindirim sistemini geliştirmiştir. Şeker, saf olan, doğal olmayan ve normalde doğal besin maddelerinin içerdiği vitamin ve minarelleri içermeyen fabrikasyon bir üründür. İnsan bünyesi şekere yabancıdır. Henüz şekeri sindirecek bir yapıyı kazanmamıştır. Bu nedenle bin yıllar süresinde protein, bitkisel karbonhidrat ve yağ sindirimi için kazandığı özelliklerini basit şekerler için de kullanmakta ve bu uyumsuz sonuç giderek artan çeşitlilikte hastalıklara yol açmaktadır.
Bu tablo 1880 ile 1975 yılları arasında Danimarka da şeker tüketimi ve ölüm oranlarını veriyor. Şeker tüketimi arttıkça ölümler de artıyor.
Sofra, kesme, toz, akide şekerleriyle, lokum, reçel, bisküvi, gofret, çikolata, yaş ve kuru pastalar, şekerli içecekler, tüm hamurlu ve sütlü tatlılar basit şeker içerirler (basit karbonhidrat). Protein ve sebzelerin midede başlayan sindirimi, karaciğerde devam eder. Beynin temel yakıtı olan kan şekeri düzeyi ılımlı olarak yükselir. Gene ılımlı bir ilişkiyle insülin bu düzeyi ayarlamada yardımcı olur. 4 saatlik bir süreç normal bünyenin et ve sebze sindirimi için yeterli olur. Normal insan bünyesinin alıştığı sindirim alışkanlığı budur. Ancak basit şekerlerin sindirimi daha ağızda başlar, aniden kan şekeri yükselir ve buna tepki olarak insülin kanda düzeyi artar. Şeker hızla düşer ancak insülin, milyonlarca yılın verdiği özellik nedeniyle, bu hızlı düşüşe ayak uyduramaz. Kandan çekilmesi daha uzun sürer ve kan şekeri normal sınırların altına iner. Kan şekerinin normal sınırların altına düşmesiye alarm durumuna geçilir. Bu durumda* **HPA yolu
*(http://www.noromed.com.tr/tr/content.asp?PID=%7BF09262B8-26FF-46F5-8335-B5
F5ADFDEC19%7D) etkin
hale geçerek karaciğeri, depo şekerini salması için uyarır. Bu arada şeker ile birlikte kolesterolde kanda yükselir Ayrıca gelişen hipoglisemi (kan şekerinin düşmesi) tanısı konmakta zorlanılan kimi yakınmalara da yol açacaktır.
Sıkça yenilen şekerler ve özellikle beraberinde hamurişleri de varsa, *allostatik yüklenmeye
(http://www.noromed.com.tr/tr/content.asp?PID=%7B170EC0FF-E8CC-42DF-9743-52
837CF6E331%7D)neden
olurlar.
Vücudumuzun basit şeker alımına-kesinlikle- gereksinmesi yoktur ve hastalıkların oluşmasının önemli unsurlarından biridir.
Hamurişi ve tatlılara düşkün olan kişiler, kendi HPA yolunu yaşamı boyunca sıkça etkin hale getirirler. Aile ve çevre etkisiyle gelişen beslenme alışkanlıkları sonucu kimi insanlar şeker bağımlısı haline gelebilir.
Allostaz etkisiyle kanda artan hormonlardan adrenalin ve cortizol, beyin duyarlılığını geçici süre normale döndürmesi nedeniyle insanlarda bağımlılık oluştururlar. Yenen şeker, oluşan allostaz ile salınan adrenalin ve kortizol, kişinin duyarlılığını azaltacak, oluşan geçici iyilik hali beynin şekerli gıdaları ve dolayısıyla allostazı etkin hale getirmesini kişiden isteyecek ve bunun sonucunda şeker bağımlısı haline gelinecektir
Hipoglisemi ve şekerin zararlarından korunmak için glisemik endeksi az olan gıdalar yenmelidir. Glisemik endeks ne kadar yüksek ise basit şeker oranı ya da benzerliği o derece fazladır. Piramit altında glisemik endeksi düşük gıdalar yeralıyor.
*Şeker bugün icat olsa, yasaklar listesinde yeri eroinden üstte olurdu*
songul says:
15 Aralık 2008 at 10:29canım ayrıntılı bilgilendirme için tşkler… haklısın, artık küpcük şeker yok 🙂
AyçA says:
15 Aralık 2008 at 11:08Songülcüm rica ederim ses çıkmayınca kızdı mı acaba demiştim 🙂 kızmamışsın iyi 🙂
aslında bende kaçırıyorum bazen ama mümkün olduğunca mesela ıhlamur yaparken içine birkaç kuru üzüm ve elma kabuğu atıyorum o zaman şekere ihtiyaç kalmıyor kek ve kurabiyelerde pekmez kullanıyorum zaten erin tatlı pek sevmiyor sadece puding ah al işte pudinge pekmez koyamıyorsun o zaman ne yapılıyor çok nadir veriliyor ama toz şeker,lolipop,bildiğin şekerlemeler göz göre göre vermek benim vicdanımı rahat bırakmıyor .. bilmem anlatabildim mi ? 🙂
öpüyorum seni ve Efeciği 🙂